HABER: DİLEK AYVALI

Direnişin başladığı ilk günden bu yana Başköy halkının yanında olduklarını ve süreci yakından takip ettiklerini belirten Başkan Ali Haydar Öztürk gazetemize yaptığı değerlendirmede, "Aydın ve yöresinde binlerce ailenin geçimini sağladığı incir başta olmak üzere zeytin, ceviz, kestane gibi tarımsal üretim kalemlerimiz, bölgeye yapılan jeotermal enerji üretim tesisleri yüzünden tehlikeye girmiş bulunmaktadır. Jeotermal santral işletmecileri temiz enerji ürettiklerini, doğaya buhardan başka hiçbir atık bırakmadıklarını iddia etmelerine karşılık; üreticiler, bölge halkı, ziraat mühendisleri ve bilim insanları jeotermal santrallerin kurulmasından sonra incir ve zeytin ağaçlarının olumsuz etkilendiğini, özellikle havaya bırakılan buhar ile oluşan nemin ürün kalitesinde ciddi hasara neden olduğunu belirtmektedirler.  Orman ve Su İşleri Bakanlığı bundan 6 ay önce İzmir ve Manisa Valilikleri'ne yazı göndererek jeotermal ve madencilik faaliyetlerinin yoğun olduğu alanlardaki yeraltı sularında arsenik başta olmak üzere metal ve yarı metal oranlarının çok fazla olduğunu ve bu nedenle Gediz Havzası'nda yeni jeotermal ve maden ruhsatı verilmemesi gerektiğini belirtirken, yöremizde bu santrallerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır" dedi.

" Maliyeti Düşük Ancak Sağlıksız"

"Doğal kaynak kullanımı, fosil enerjiye ihtiyaç duyulmadan elde edilmesi ve dolayısıyla maliyetinin de düşük olması ile tercih edilen jeotermal enerji, hiç de öyle sanıldığı gibi sağlıklı bir enerji üretim sistemi değildir" diyerek konuşmasını sürdüren Öztürk, "Yeraltı kaynaklarından pompalanan su borulardan geçerek geri gönderilmekte ve bu işlem sırasında içeriğindeki kükürt ve tuz, boru içerisinde bulunan maddelerle etkileşime girerek suda kirlenme meydana getirmektedir. Kirlenen su tarım bölgesindeki gıdaları etkileyerek insan sağlığını tehdit etmektedir. Ayrıca enerji üretim sürecinde havaya yayılan hidrojensülfür, karbondioksit, amonyak, metan ve bor sağlığa son derece zararlıdır. Bu gazlardan havaya en çok yayılan hidrojensülfür hava ile temasında hidrojensülfit haline dönüşmekte ve solunum yoluyla kana karışarak akciğer ve kalp hastalıklarına neden olmaktadır. Açığa çıkan kükürtdioksit gazının neden olduğu asit yağmurları da doğal yaşamı olumsuz etkilemekte ve insanlarda kemik erimesi ve kansere sebebiyet vermektedir. Havaya salınan gazlarda bulunan karbondioksit ve metanın küresel ısınmaya neden olması da jeotermal enerji santralinin bir diğer zararlı sonuçlarındandır" diye konuştu.

"Örgütlü Halkı Hiçbir Güç Yenemez"

"Santral şirketi yetkililerini jandarmaya rağmen köylerine sokmayan Başköy halkı, örgütlü halkı hiçbir gücün yenemeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Bu yönüyle de ülkemizin her köşesinde yürütülen hak arama mücadelelerine örnek olmalıdır" diyerek sözlerini sürdüren Öztürk, “Başköy'de sürdürülen bu haklı ve kararlı mücadele, pek çok üründe dışa bağımlı hale getirilen ülkemizde ihraç ürünlerimizin başında gelen incirimizi yetiştirmek için, yaz kış demeden çoluk çocuk çalışan üreticimizin alınteri mücadelesidir. Bu mücadele, emek ile paradan başka birşey düşünmeyen sermayenin mücadelesidir. Bu mücadele, doğal yaşamın sağlıklı sürdürülebilmesi ve gelecek nesillere yaşanabilecek bir çevre bırakmak ile sermayenin kâr hırsı uğruna çevreyi talan etme mücadelesidir. Kur'anî deyimle mele-i mütrefe yani Allah'ın mülkünde hak iddia eden toplumun zenginlikten şımarmış ileri gelenlerine  karşı yürütülen tevhidî bir mücadeledir. Tire Kültür Derneği olarak Başköy'lülerin bu onurlu mücadelesinin sonuna kadar destekçisiyiz ve başarıya ulaşması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz.

İnsan hayatını ve bize emanet olarak verilmiş doğayı, kapitalizmin çıkarları uğruna feda eden toplumlar için ibret verici bir ayetle sözlerimi bitirmek istiyorum: İnsanların kendi elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu. Allah yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır ki, geri dönebilsinler (Rûm suresi, 41)” diyerek sözlerine son verdi.

Editör: Haber Merkezi