Allah-u Teâlâ insanı, olumlu ve olumsuz duygulara sahip bir varlık olarak yaratmıştır. İnsanoğlu bir taraftan merhamet, şefkat, sabır ve affedebilme gibi güzel; diğer yandan ise hırs, kin, haset ve öfke gibi çirkin duygular arasında gidip gelmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s): “Gerçek pehlivan güreşte rakibinin sırtını yere getiren değil, öfkelendiğinde öfkesini yenip, kendisini kontrol edebilen kimsedir.” Buyurarak öfkeyi yenmenin ahlaki bir erdem olduğunu bildirmiştir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.” İfadesiyle mü’minlerin en güzel hasletlerinden birinin ‘öfkelerini kontrol altına alabilmek’ olduğu belirtmiştir. Kişi öfkelendiği zaman akıl, görevini tam anlamıyla yerine getiremez ve insanın basireti bağlanır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kendisinden nasihat isteyen bir sahabeye, tek kelimeyle: “Öfkelenme.” Buyurmuş ve bunu üç defa tekrarlamıştı.

Öfkeli bir insanın olayları etraflıca düşünüp sağlıklı ve doğru bir karara ulaşması oldukça zordur. Bu sebeple Efendimiz (s.a.s): “Bir hâkim öfkeli iken, iki kişi arasında hüküm vermesin.” Buyurmuştur. Bir anlık öfke maddî ve manevî olarak telafisi mümkün olmayan üzücü olaylara sebebiyet verebilir. Öfkeli insan söz ve davranışlarında ölçüyü kaybeder. Çoğu zaman ne yaptığını ve ne söylediğini bilmez. Fakat öfkesi geçtikten sonra çoğunlukla söylediği sözlerden ve yaptığı davranışlardan pişmanlık duyar. Onun için ‘hırs gelir göz kararır, hırs gider yüz kızarır’ denilmiştir.

Öfkenin zararları bu kadarla da kalmayabilir. Bir defa insan öfkede sınırı aştığı zaman, insaftan, merhametten, hoşgörüden eser kalmaz, kırıcı, yıkıcı hale gelir, hatta ölümle sonuçlanacak kadar aşırı davranışlar gösterebilir. Bir anda son derece zararlı ve tehlikeli birisi haline gelebilir.

Nitekim bir anlık öfke sebebiyle işlemiş olduğu suçlardan dolayı cezaevlerinde hem dünyası, hem ahreti kararmış birçok insan bulunmaktadır. Çevremize şöyle bir baktığımızda bir anlık öfkenin ne derece büyük felaketlere sebep olduğunun pek çok örneğini görebiliriz. Nice aile yuvalarının yıkılmasına, dostluk, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin bozulmasına sebep olmuştur.

Kur’an ve sünnette öfkeyi yenebilmek için bazı tavsiyeler yapılmaktadır. Bunlardan ilki Allah’a sığınmaktır. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Ben bir söz biliyorum, eğer şu adam bunu söylerse öfkesi geçer. Bu söz, eûzu billahi mine’ş-şeytanirracîm; kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.” Cümlesidir. Ayrıca Peygamber Efendimiz (s.a.s): “Gazap şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş, ancak su ile söndürülür. Biriniz kızdığı zaman abdest alsın.” Buyurmak suretiyle öfke ateşinin abdestle söndürüleceğini belirtmiştir.

Bir başka hadis-i şeriflerinde ise; “Biriniz öfkelendiğinde ayakta ise otursun. Yine sakinleşmezse yanı üzere yatıversin” Buyurarak olduğumuz pozisyonu değiştirmemizi tavsiye etmiştir. İki kişinin kavga esnasında birbirlerine karşı hakaret ettikçe öfkenin dozunun arttığı bilinen bir durumdur. Bu sebepten olmalıdır ki Resûl-i Ekrem (s.a.s): “Biriniz öfkelendiğinde sussun.” Buyurmuştur.

Kalpte Allah sevgisi ne kadar çok olursa insanın öfkesini yatıştırması o kadar kolaylaşır. Çünkü Allah’ın öfkelenmeyi sevmediğini, bilakis öfkeye hâkim olmayı emrettiğini bilen insan; her şeyden önce Rabbini hoşnut etmek, O’nun rızasını kazanmak için öfkesini yenmeye çalışır. Günümüzde evde, işyerinde, camide, sokakta kısaca; hayatımızın her alanında, sabır ve hoşgörüye her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğuna dikkat çekerek hutbemizi Hz. Peygamber’in bir duasıyla bitirelim: “Ey Nebî olan Muhammed’in Rabbi Allahım! Günahlarımı bağışla ve kalbimin öfkesini gider.”