21 Eylül Perşembe günü hicri yeni bir yıla diğer bir tabirle Aşure mevsimine girmiş bulunmaktayız. Bilindiği gibi Resul-i Ekrem efendimiz Mekke’de doğmuş ve Peygamberlik görevi O’na burada gelmiştir. İslam güneşinin Mekke’de doğmasıyla, Mekke halkı Hakk’a teslim olan Müslümanlar ve batıldan kopup ayrılmayan müşrikler olmak üzere ikiye ayrıldı. Bu esnada Mekke putperestliğin merkeziydi. Kâbe ve civarında yüzlerce put vardı. Onları ziyaret için gelenlerle Mekke her gün dolup taşıyor; böylece Mekkeliler hem servet, hem de kabileler arasında itibar kazanıyorlardı. Peygamberimizin tebliğ ettiği İslam güneşinin, gün be gün hızla yayılıp her tarafı aydınlattığını gören müşrikler, Müslümanlara akla hayale gelmez işkenceler tertip etmişler, tüyler ürperten zulümlerinin tatbiki için planlar hazırlamışlardır. Aldıkları kararla Müslümanlarla her türlü münasebetlerini kesmişler, tüm alış verişleri yasaklamışlardı. Kendilerine ekonomik baskı uygulanan ashap, yiyecek bir şey bulamadıkları için ağaç yaprakları yemek zorunda kalmışlardı
Müminler müşriklerin her türlü eziyetlerine katlandılar. İslam’ın getirdiği inanç ve akideler uğruna mallarını ve canlarını feda ettiler, Fakat İslam’dan taviz vermediler. Cenabı-ı Hakk’ın emin belde kıldığı Mekke’de, Müslümanlar barınamaz hale geldiler. Bu durum karşısında Hz. peygamber (S.A.V) Efendimiz; “Sizin hicret edeceğiniz yerin. iki siyah taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi.” buyurarak Müslümanları Medine’ye hicrete teşvik etti. Böylece Müslümanlar, din ve iman uğrunda doğup büyüdükleri yurtlarını, yakınlarını, sevdiklerini, servetlerini ve bütün maddi varlıklarını bırakıp, Medine’ye hicret ettiler.
Bu göçe sebep sadece karşılaşılan sıkıntılar değildir. Asıl maksat Mekke devrinde gösterilen çabaların neticesi olarak; Medine’de bulunan İslam toplumunu güçlendirmek Medine dışındaki Müslümanların güçlerini bir araya getirip kuvvetli bir cemiyet tesis etmekti. Hicretten önce Müslümanlar müşriklerin baskı ve zulümleri altında mahkûm bir durumdaydılar.
Hicret Müslümanları baskı ve zulümden Kurtarmış; İslam’a yayılma imkânı sağlamış; İslam inkılâbını yükselme ve yayılma döneminin başlangıcı olmuştur. Hicret, İslam tarihinin en önemli olayıdır. İslam’ın sabırdan aksiyona geçişi demektir. Hicret kötü şartlardan kaçış değil; İslam’ın hükümlerini yaşatacak ve yaşayacak yeni şartların ve mekânların aranışıdır. Hicret; Hakkın batıla galip gelmesi ve İslamın tümüyle yaşamanın azmidir. Hicret; tevhidi inancının kalplerde kökleşmesinin, gerektiğinde mallardan veya canlardan feragat etmenin sembolüdür. Hicret, Ensar ve Muhacirin sergiledikleri dostluk ve kardeşliğin, milli birlik ve bütünlüğün en güzel timsalidir.
21 Eylül 2017 yani dün itibarı ile yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. Hicretin yıldönümü olması münasebetiyle, bizler de yeniden bir nefis muhasebesi yapıp, Medineli Müslümanların akabede yaptıkları biat gibi, aynı iman ve aynı şuurla Rasülüllah’ın manevi huzurunda “Allah’ın emir ve yasaklarına riayet edip, Hz. Muhammed’in yolundan ayrılmayacağımıza dair kesin söz vermeliyiz. Tüm kötülüklerden, fenalıklardan, haramlardan Kuran’a ve Allah’a hicret etmeliyiz. Yazıma bir ayet mealiyle son vermek istiyorum.
İnananlar, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler Allah’ın rahmetini umarlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.
“Onlar hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, Benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım.
Bu münasebetle bütün Yerel Güç okuyucularının ve Müslüman din kardeşlerimin Hicri yeni yılını tebrik eder hayırlara vesile olmasını Yüce ALLAH’ tan niyaz ederim. Hicri yeni yılınız hayırlı ve kutlu olsun sevgili okurlarım.