Sıra geldi çattı başkanlık koltuğunu kaidenin altına çekmeye. Öyle başbakanlık, cumhurbaşkanlığı  şu bu kestirmiyor artık. Gözümüz başkanlık namı altında padişahlıkta.
Bugün söylediğimiz yarın kökünden yalanlıyormuşuz, ne gam.
Bir koltuk için bölünme anayasası çıkarmağa uğraşıyormuşuz;  ülke parçalanacakmış, adaam sende.
Efendim, laiklik elden gidiyor muş.  Gider tabi. Halk öyle istiyor! Hem az emek vermedik, elden gitsin diye.
Demokrasi? Onu da mı anlamadınız; dedik ya, demokrasi amaca ulaşmak için binilen bir otobüstür. Durağa yaklaştık;  artık ihtiyaç kalmıyor, ben ne yapayım.
Cumhuriyet, cumhur? Cumhurun bir kısmını aç bırakıp aylığa bağladık, hayır dualarını alıyoruz, öbür dünya için de çalışmak lazım; bir kısmına “Öcüüü!” yaptık sustu. Geriye, ipe sapa gelmeyenler kaldı. Onları da tıkıyoruz zindana, sen sağ ben selamet.
Ha nereye gelecektik?  Başlıktaki konu.  Terörist merörist ama, kaidemize çekeceğimiz padişah koltuğu için adama ihtiyacımız var. En önemli şey de iktidar koltuğu olduğuna göre;  insanmış, yurtmuş, bireymiş; gözümüze bile görünmüyor doğrusu.
Hem, Sayın “Teröristbaşı”  ile bugüne kadar hep yardımlaşmadık mı? Nasıldı o: “Seçim geldi dur, oyları aldık vur” yöntemiyle  az başarıya imza atmadık.
Adamın meclisteki temsilcilerinin oyunu da sağlama aylacağız ki, bölünme anayasasını kotaralım. Sonrası; başkanlık deyin- padişahlık deyin, adının ne önemi var.
Malum öteki partilerin genel başkanları kafeste, ama parti tabanları su koyuveriyor. Onlarla mı uğraşıp duracağız, “Sen kim yav!” der geçerim.
Geriye ne kalıyor “Teröristbaşı”. Adamı hoş tutacağız ki, işi bitirelim.
Artık ne isterse.  Televizyon jesti  iyi bir başlangıç oldu ama değil mi?
“En şirin terörist, bizim terörist!”
Katmerli olsun, haydi bir daha:
“En şirin terörist, bizim terörist”