Yaz günleri, en tatlı hayâller gibi geçti.
Rüyadaki esrar dolu haller gibi geçti,
Ruhumun derin, en derin hicranıdır o günler..
Rüyadaki esrar dolu haller gibi geçti.
       Nihavent Şarkı: İsmail Baha Sürelsan..
Bu yaz fark ettim, mevsimlerden yazın da yaşlandığını. Gölcük'teki mütevazı evimin penceresinden bakarken, malihülyalara dalıp, bana nice ilhama sebep, ceviz ağacı kesildiğinde.
Türlü bahaneler buldular; yok meyvesi azalmış, elektrik telleri için tehlike arz ediyormuş, koyu gölgesinden komşular şikâyetçi imiş vs. vs. 
Oysa; “Gölgesinde, mevsimler boyu oturduğumuz, hep el ele vererek hayâller kurduğumuz.” diye başlayan şarkılarımızın komşu evlerinde yankılandığı aynı ceviz ağacı değil miydi?
Aslında o ağaçla beraber yaşlanmıştım ben de..Yazıya başlarken fark ettim bunu, “biraz geç kalmadın mı?” diyen şarkı gibi. Nice yazlar boyu, “Göl Tur” larımda, güze yakın sararan yapraklar birer işaret fişeği değil mi idi, bu günlerin geleceğine dair. Yere düşmüş elmayı alıp dişlerken, elmanın dile gelip, “Ey insanoğlu, bu mevsim değil midir ki; dalıma tutunamayıp düşüşüm, sonbahardandır.” deyişini.
İnsan yazın bittiğini nasıl söyler? Niçin bu kadar zordur yazın bittiğini söylemek? Genellikle şairler, özellikle Üstâd Yahya Kemal; ölümü sonbaharla anarlar..Onlara ölümü her daim hatırlatan sonbaharlardır. Biten şeyleri gösterir ölüm, tıpkı birçok bitişi gösteren yaz gibi.
Bu kadar edebiyat yeter.. Daha fazla ruhunuzu karatmayayım saygıdeğer okurlarım..Aslında bitmiş bir yazdan değil, geçmiş yazlardan ve o yazların iyi anılar bırakan olaylarından, kişilerinden bahsetmeli değil mi? Çocuklarımızın o coşkulu yıllarını pek yaşayamadık. Zira iş hayatı vardı. Onları sabah uyurken bırakıp akşam karanlığında buluşulan sofra.. Daha dün denecek kadar kısa diyebileceğim, geçmiş yazlarda, sokağımızda düşe kalka bisiklete binen torunlarım Gülfem, Benginur, Nebi ve Sıla, Güler Ablanın torunu Derya, Güven'lerin, Çobanoğlu Güler'in torunları, Tülây İbrişim'in Doğuş'u, Duygu'su, daha niceleri hemen büyüyüverdiler. Hepsi okudular. Gülfem 5 yıllık Üniversiteyi bitirdi, sırada Benginur ve Nebi var. Çocukluk resimlerine bakmaya doyamadığım Sıla, seneye liseli olacak. Geçmiş yazlar, meğer bir sonraki yazın devamını hazırlıyorlarmış.. Yazlar dopdolu yaşanırmış. Yeşilin, gökyüzü mavisiyle müthiş bir ahenk yarattığı yaz günleri ne kadar da önemli imiş. İnsan sevdiğini kaybettiğinde daha çok anar ve arar değil mi?
Günümüzün yazar ve şairlerinden Hilmi Yavuz; “Yaz; kendimi, Allah'a en yakın hissettiğim mevsimdir.” diyor ve ekliyor, buna 'Yaz Felsefesi' adını vererek. Artık sadece bir anı olan yürüyüşlerimde; Gölcüğün tenha yollarında gördüğüm, dokunduğum, kokladığım, işittiğim her şey, bir ağaçtan koparıp tattığım her meyve O, Büyük Yaratıcıyı hatırlatmıyor mu?
Farkındasınızdır saygıdeğer okurlarım: Yaz kendi müziğinin bestesini de ayni yoldan bize ulaştırmaz mı? Sesin lirik akışı müzikalite olarak bize yazın ulaşmaz mı? Kuşlar yaz günleri cıvıldamaz mı? Yahya Kemal, bakın ne diyor: 
“ Mevsim sonu, öyle bir zaman ki, Gaayip bir musikiydi sanki!”
Öyle günlerdeyiz işte; Yaprağın gümrah yeşilinin hazzından, kuru ve kavruk sarının üzgün duruşuna geçişin, bulutsuz gökyüzünün, bir griliğe dönüştüğü burukluğu düşüyor içimize. Şair, bir şiirinde; “Bahçem eski yazlarla dolu.” diyor ve ekliyor, farkında olunmalıdır: “Yazlar da yaşlanmadadır artık!”       
Yine hazan mevsimi geldi.
Yine yapraklar, rüzgârların peşi sıra gidecek.
Yine deli gönlüm, yine bu mevsimde,
Hicranını yalnız çekecek.
    Nihavent Eser: Şekip Ayhan Özışık.
Saygılarımla.