Apti;  bekar, işsiz güçsüz bir genç. Evlenememesinin bir sebebi de düzenli bir işinin olmaması. Annesiyle birlikte yaşayan Apti, babasını yıllar önce yitirmiş. Babası da günlük geliriyle geçinen bir işçiymiş; öyle emekli aylığı filan da bırakamamış. Keza, bunun kirasından yer içer, bunun da içinde tünersiniz diye bıraktığı taş üstüne konmuş bir taşı da yokmuş nur içinde yatasıcanın.
                   Apti de babası gibi çalışmış; kazancıyla da kiradır, üst baştır, boğazdır idare edip gitmişler anneciğiyle birlikte.  Ama iş denen şey ülkeyi terk edip, ekmek, aslanın ağzından midesine doğru yol almaya  başladığından beri; kirasını ödeyememeler, yarı aç yarı tok günler başlamış.
                                                                                  …
                      Ama “Kara gün de kararıp kalmaz.” derler ya, o mu gerçek oluyordu bilinmez; “Hükümet;  hastaya, sakata, bunları bakanlara aylık bağlıyor.” diye bir haber gördü gazetelerde.
                      Apti için, şöyle geniş mi geniş bir ufuk açılmıştı. Hükümet,  kendi geleceğini, ne var ne yok satıp herkesi aylıklı yapmaya bağlarken, Apti de kendi kendisininkini hükümete bağlamıştı. Bu hükümet başta kaldığı sürece çalışmak yorulmak yoktu, aç açık kalmak yoktu; iş bulunmazsa bulunmasın, ne olursa olsun sırtüstü yatıp yaşama şansı vardı.
                      Ülkede iş alanı bırakılmadığından istense de çalışacak iş bulunamıyordu. Kaldı ki, kalan tek tük işyerlerinde çalışıp kazancıyla geçinmeye çalışanlara da enayi gözüyle bakılan bir dünya görüşü oluşmuştu.
                    Öyle ya, yaşlılık aylığı, hastalık aylığı, özürlü aylığı, katmerlisinden bakıcı aylığı; şu aylığı bu aylığı. Velhasıl hapşıranın cebine para koyuyorlardı.
                      Oooy oy! İnsan buna nasıl dayanabilirdi?
                                                                                     …
                     Ülke mutluluktan uçanlar, ülkesi olmuştu artık.
                     Apti de aylıkların en elverişlisini araştırmaya koyuldu. En kârlısının hasta ve birlikte bakıcı aylığı olduğuna karar verdi. Artık çalışmalara başlamalıydı, ilk işi anasının hatırını sormak oldu:
                    -Anneciğim, ağrıyan sızlayan bir yerin var mı?
                    Gördüğü ilgiye çok sevinen anası, yüzüne sevgiyle baktı:
                   -Yok kuzucuğum, hiçbir şeyciğim yok. Berhüdar ol.
                    “Öfff!” dedi Apti, içinden “Olalım da, iş o değil.”
                     Öyle ya annesinin, hastalanması, bir yerlerine bir şeyler olması gerekir  ki, evin bir geçim kaynağı olsun. Hem bu devirde turp gibi sağlıklı ana ne işe yarar.
                   Arayışlarını sürdüren Apti, çıktı mahalleyi bir kolaçan etti. Mahalle bir savaş sonrasını andırıyordu. Kollarına girilip gezdirilenler, elinde sonda aleti ile gezenler, her yanı alçılar içinde hasta arabası ile taşınanlar, koltuk değneği ile gezenler; ortalıkta sağlam insan kalmamıştı neredeyse. Hastaları, özürlüleri taşıyanlar da bakıcı aylığı alan yüksek gelirli, seçkin kesimdi. Hani hastanelerde işi gereği  bulunan doktorlar, hemşireler  olur ya, onlar gibi.
                                                                                        …
   Apti, Allahtan umut kesilmez diye düşündü, her gün annesini kollamaya başladı. Ancak annesine her sorduğunda aldığı, “Çok şükür iyiyim.” yanıtına sinirleniyordu; kendi kendine, “Elalemin anneleri para basıyor, bizimki çok şükür iyiymiş! İyi oluyor da bir şey oluyor sanki.” diye söylendi.
    Bir akşam annesi  Apti’ye seslendi:
   -Oğlum, biraz keyfim kaçtı, gidip yatacağım.
                  Apti’nin gözleri parladı o an. “Bu kadın böyle erkenden hiç yatmazdı.” diye düşündü; beklediği günler mi geliyordu ne?  Yattık yerden çifte aylıklar geldi geçti gözünün önünden.
                     O gün bu umutla uyudu. Sabah erkenden annesinin başucundaydı. “Anne.” dedi, ses yok. Bir an umutlanır gibi de oldu, “Durumu ağır herhalde, ağır olunca ne olmuş oluyor? Gelsin çifter çifter aylıklar.” dedi. Ama ne kadar bağırsa ses çıkmıyordu. Uyandırmak için silkeledi, nâfile. Annesi öteki dünyaya göçmüştü.
                     Apti, beyninden vurulmuşa döndü. Sitemler etti ardından:
                  -Elalemin anneleri para basıyor, bizimki daha masraf çıkarıyor.