Dilek Acar Özdemir bir köşe yazısında “Bu havzanın en büyük sorunu ne biliyor musunuz? Efeler gibi tek tek oynamamız.” ifadelerine yer vermiş tee 2011 yılında…   “İşletme sahipleri efeler gibi tek tek oynamadı. Bir araya gelip projeye destek verdi.” demiş Ödemiş Belediye Başkanı Bekir Keskin geçtiğimiz yıl haziran ayında… Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük de “Küçük Menderes bölgesindeki üreticiler efelik ruhuyla hareket ediyor” demiş en son Tire’deki Süt Sempozyumunda…
Bu ve buna benzer söz dizinlerini sık duyar olduk son zamanlarda.  “Efeler gibi tek tek oynamak” Özellikle Ege yöresinde birliktelikle ilgili sıkıntılar, ekip olamamakla ilgili sorunlar, toplumun değişik katmanlarının işbirliği yapamaması ile ilgili şikâyetler gündeme geldiğinde hemen “efeler gibi tek tek oynuyoruz. Oysa halay çekmemiz lazım” denmeye getiriliyor…
En son da İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Tire’deki büyükşehir bilgilendirme toplantısında duyduk buna benzer bir lafı. MHP ilçe başkanı Bayram Demirel’e dönerek, “Efelikse efelik ama burada değil” dedi…  
 Ya nerede acaba? Sadece dağda mı?  
İşin özü, koskoca efelik kültürünü sadece dağlar, halk oyunları, kostüm, eşkıyalık gibi kavramlar ile algılayanların kronik tanımlama hatası bu bence….
 Önceki yazımda da sayın Eskiyörük hakkında yazmıştım ama inanın herhangi bir kastım yok. Çünkü özellikle Sayın Eskiyörük, bu tanımlamayı çok sık kullananlar arasında.
 Evet, içinde bulunduğumuz toplumun projelere ve yapılması gerekenlere karşı duyarsızlığını biliyorum. Özellikle Tireliler’in bir araya gelerek güzel işler üretme konusunda yaşanılan saçma sapan sıkıntıları da biliyorum. Tire’de demokratik bir siyaset algısı, iş ve aş meselesi, şehirleşme, gelişme ve tarihi mirası, kültürü koruma, gelecek nesillere yaşanılabilir bir kent bırakma konusunda elle tutulur hiçbir işbirliği yok bunu da biliyorum… Ancak yine de “ya kooperatifleşerek birlik olacağız, ya da yok olacağız. Bu Türkiye’nin ikinci milli mücadelesi kadar önemlidir. Bizler hep birlikte bu milli mücadeleyi vermek zorundayız” diyen bir Mahmut Eskiyörük’ün “Efeler gibi tek tek oynamaktan vazgeçmeliyiz” şeklinde tanımlamasını bir türlü anlayamıyorum. Anlasam bile doğru bulmuyorum.  
Kültürel kavramlar, bir toplumun yüzlerce hatta binlerce yıl biriktirmiş olduğu tecrübelerin özetidir. Türk kültürü de yemekten, eğlenmeye, siyasetten, insan ilişkilerine, sağlıktan, giyinmeye, üretmekten tüketmeye kadar her konuda zengin önerileri olan köklü bir kültürdür. Bu önerileri unutmak ve terk etmek, Türklere hiçbir şey kazandırmadığı gibi gittikçe de mutsuzlaştırmaktadır. Örneğin; Nevruzu unutursak, artık birileri onu alıp terör eylemi olarak burnumuza dayamaya başlar. Türk kültüründe At’ın yerini unutursak “at” denildiğinde insanımızın aklına artık “altılı ganyan” gelir. Ya da Devenin tarihimizdeki yerini hatırlamaz isek, “deve” dendiğinde ilk aklımıza gelen sucuk ya da topu topu 200 yıllık bir geçmişi olan deve güreşleri aklımıza gelir. Deve güreşlerini kültür zannetmeye başlarız.  Tıpkı yüzlerce yıllık doğal beslenme yöntemlerimizi ve tecrübelerimizi unuttuğumuz için antibiyotiklere mecbur kalışımız gibi.
Efelik kültürünü unuttuğumuzda,  “efe veya efelik” dendiğinde gözümüzün önüne hemen, bol protokollü programların eğlendirici halk oyunu gösterisi, zengin aksesuarlı folklor kıyafetleri, kafaları çekerek söylenen Çakırcalı türküleri geliverir… Oysa onların büyük bölümü ağıt gibidir. Her birinin kahramanlıkla beslenmiş acıklı hikâyeleri vardır. Ama biz işin bu yönünü unutursak, düğünlerimizin coşkulu finallerinde olmazsa olmaz seremoniler haline geliverir. En önemlisi, Efelik Kültürünü unuttuğumuzda;  birileri bize itaat kültürünü öğretir. Sesimiz soluğumuz kesilir, yanlışa yanlış, doğruya doğru deme yeteneklerimiz kaybolur. “Haksızlık karşısında susan dil şeytandır” düsturunu uygulamak artık hayal olur…
Oysa efelik kültürü, Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar binlerce yıl yaşadığı ve yaşattığı bir onur mücadelesi, bir hak arayışı ve bir başkaldırı kültürüdür.  Peki, neye karşı başkaldırı? Elbette ki, haksızlığa, adaletsizliğe, düzensizliğe, Hakk’ın ilahi dengelerini otoritenin gücü ile rafa kaldırmaya, devleti kuran asli unsurların yine devlet eliyle tasfiye edilmesine karşı…
Niçin ve nasıl başkaldırı?  Çünkü gerçek Türk kültürü, İslam öncesinde de İslamiyet’ten sonra da toplumsal düzenin merkezine adaleti koymuştur. Bunun da geliştirilmesi ve yaşatılması görevini milletin kendisine vermiştir. Türk kültürüne göre Devlet, Tanrı tarafından millete bahşedilendir. Kağan ise devlet ve milleti temsil edendir. Kağan devleti töreye göre yönetmek zorundadır. Kağan yani otorite, töreden saptığında onu yola getirme işi millete aittir. Nasıl yola getirir? Otorite bilimsel alanda, eğitim öğretim alanında töreden sapıyor ise eğitim efeleri ile, dini kaideler yoluyla yapıyorsa efeleşen din adamlarıyla, ekonomik dengeler ile zulüm yapıyorsa çalışan üreten efeler eliyle, silah ve güç kullanarak zulüm yapmaya başladığında da silahla,..!   
Peki, başkaldırı başladığında ne yapar efeler? Elbette ki, yukarıdaki sözler ile ifade ve iddia edildiği gibi kafasına göre tek tek mücadele etmezler. Öyle bir birlik olurlar ki, karşısında koskoca devletler bile çaresiz kalır geri adım atar. En son örneğini Milli Mücadeleden biliyoruz. Allah aşkına, milli mücadele esnasında vatan savunmasına koşan efelerin birliğini, beraberliğini, birbirlerini hiç tanımayan binlerce efenin hep birlikte nasıl hareket ettiğini başka türlü açıklayabilir misiniz? Başka hangi kültürde bu denli güçlü bir beraberlik vardır? Bu durum daha önceki efelerde de böyleydi. Kısacası efelik demek birlik demek, dirlik demektir. Efelik demek, yoldaşını satmamak, yoldan sapmamak demektir. Efelik demek yıldırma politikaları karşısında kenetlenip cesaret timsali yaşamak demektir...  
Bu nedenlerden dolayı, efelik sadece dağ ve silah kavramı ile kısır bir çerçevede ele alınmamalıdır. Ayrıca efeliğin yeri ve zamanı da yoktur. Bu yüzden hiçbir yerde “efeliğin yeri burası değil” diyemeyiz… Yine bu nedenlerden dolayı, herhangi bir alanda toplumdaki kopukluğu, bir araya gelememe hastalığını tarif etmek için “efeler gibi oynuyoruz” diye tanımlayamazsınız. Hele ki, içinde ve başında bulunduğunuz projeleri “milli mücadele” olarak tanımlıyorsanız; efelerin ayrı ayrı hareket ettiğini hiçbir şekilde ima edemez, örnek veremezsiniz.
 Diyeceksiniz ki, “halayda kol kola oynanıyor, efe oyunlarında ise ayrı ayrı…” Dedim ya, o sizin dediğiniz,  bu topluma efelik diye öğretilen, dayatılan bir şey sadece. Hem de belki de kasıtlı olarak… Tarihte bildiğiniz hangi efe protokol karşısında oyun oynamıştır? O oyunlar, o kısa donlar, o coşkulu türküler halkın folklorik sembolleridir. Efelik kültürünü tek başına asla tarif etmezler. Olsa olsa gerçek efelik kültürünün önemli sonuçları ve ürünleridir. Ve bu açıdan folklorik değerleri vardır.   
 Sayın Eskiyörük, siz eğer gündeme getirdiğiniz projeler, verdiğiniz mücadeleler ile Türk Tarımının Atçalı Kel Mehmet’i, Çakırcalı’sı, Gökçen Efe’siyseniz;  sizden bir ricam var… Lütfen artık “efeler gibi tek tek oynamayalım” demeyin. 
 “GELİN MÜCADELEYİ EFELER GİBİ YAPALIM” deyin.