Murat Gökşin

İTHAFIMDIR : Bu yazımı,Ödemiş Cezaevi’nde açtığım Tiyatro kursunda,”Mahpusluk zor zanaat” isimli oyunda,kendi şivesi ile,”meydancı” rolünü oynayan ve tahliye sonrası,cezaevinde başladığı tiyatroya Manisa Belediye Tiyatrosu’nda devam eden C.L. isimli kursiyerime ithaf ediyorum.

Hepimiz insanız, çoğumuz da yaşama gözlerimizi hastanelerde açmışızdır.Ama,nedense hastaneleri kabulleniriz de mahpushanelere soğuk bakarız.Hatta içindeki insanlara da”it, uğursuz, katil” yaftasını da yapıştırıveririz hemencecik,irdelemeden önyargılarımızla.

 Çoğumuz da cezaevi önlerinden geçerken bile hemen uzaklaşmak ister o bölgeden.Sanki çevresindeki yüksek ve taş duvarlar bizi içine alacakmış gibi gelir,ürkeriz.Birden unutuveririz o yüksek taş duvarların arkasında da annemiz gibi,babamız veya kardeşlerimiz gibi bir insan topluluğu olduğunu.Bizim insanlarımızı…

 Hastanede doğup,annemizin,babamızın bizi mutlulukla kucaklayıp,

evimize getirdiği günden itibaren,korktuğumuz yüksek taş duvarların arkasında yaşama olasılığı da başlamıştır aslında.Ama farkında değilizdir.

 Amacım,mahpushanelerde yaşayan suçlu insanları ve onların suçunu övmek değil.Bir an olsun gözlerinizi kapattırıp,sizi oraya götürüp,toplumda “it,uğursuz,katil” damgasını yapıştırdığımız,bizim insanlarımızın dünyasına götürmek.

  1980’in son yıllarına doğru,Zonguldak Kilimli Ortaokulunda İngilizce öğretmenliği yaparken,Milli Eğitim Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ile ortaklaşa imzalanan protokol gereği,Zonguldak Halk Eğitimi Merkezi organizasyonunda ,Zonguldak Cezaevi’nde açılan kursta,gönüllü olarak görev istedim.Görevimin ilk günü cezaevi  müdürü ile tanıştıktan sonra kütüphane görevlisi Saffet ismindeki bir hükümlü ile tanıştım.Kursu,

cezaevi kütüphanesinde verdiğim için,her gittiğimde,kursa başlamadan ve kurs bitikten sonra kısa sohbetlerimiz oluyordu.Saffer,sessiz,laf atmazsan konuşmayan,ben geldiğim zaman bile,oturmayı saygısızlık sayan,getirdiği çayı masaya koyarken,yavaşça ve “afiyet olsun hocam”demeden bırakmayan,kırk yaşlarında biriydi.İlk aylarda,Saffet’in hafif bir cezası olduğu için kütüphanede görevlendirildiğini düşündüm.Daha sonra,aramızdaki samimiyet belli bir noktaya gelince,dayanamadım sordum:”Abim,tahliye ne zaman?”.Saffet,duraksadı,

cevap verip,vermemek arasında bir sıkıntıya girdi ve beklemenin sonunda”Hocam,ben müebbedim”dedi.Şok olmuştum ve sorduğum için de pişmanlık içindeydim.Hani,hükümlülere söylenen klasik bir söz vardır,”Allah kurtarsın”.İşte!,bu sözü bile söyleyemedim.Çünkü,bir müebbet tutuklusuna “Allah kurtarsın” demek,”Cezaevinde öl ve kurtul” anlamına gelmez miydi? Henüz üzerimdeki şok geçmeden,Saffet,beni ikinci bir şoka daha soktu.”Suçum taammüden cinayet”.Saffet,her zamanki sessizliği ve saygısıyla konuşmasına devam ederek,

“Ben,Zonguldak’ın filanca köyünde yaşıyordum.Allah bağışlarsa ondört yaşında kızım var.

Kızım,sekiz yaşındayken,köyden yirmi yaşlarında biri,kızıma tecavüzde bulundu ve yakalandı

Köy yeri,bildiğiniz gibi,küçük ve herkesin birbirini tanıdığı bir toplum.Üstüne üstlük,kızım geceleri korkarak uyanıp,ağlamaya başlıyordu.Köyün dedikodusu bir yana,kızımın o hali beni kahrediyordu.Aradan altı ay geçmişt ki; delil yetersizliğinden,bu genç cezaevinden çıkmış,

köye tekrar gelmişti.Ben de bir gün…”,dedi.Tabii ki ne teselli edecek ne desöyleyecek bir söz bulamamıştım.”Kader mahkumluğu”olsa olsa buydu işte!

Şimdi,sizleri,kendi dünyanıza,evinizin salonuna,çalıştığınız işyerine,bu yazıyı okuduğunuz masaya döndürüyorum ve soruyorum.Halen cezaevi ve içindekiler hakkında aynı şeyi düşünüyor musunuz?

2005 yılından beri,şehrimizdeki cezaevinde hükümlü ve tutuklu dostlarımla gerek İngilizce,gerekse Tiyatro konularında,Halk Eğitimi Merkezimiz’in açtığı kurslarda görev alıyorum.Çünkü,onları en az komşum,iş arkadaşlarım ve ailem kadar seviyorum.Zira,günlük yaşamımızda biz de hükümlü adayı değil miyiz? Allah’tan hepinize kazasız,belasız trafik dilerim.Ama,hangimizin ölümlü bir kaza yapıp,yarım saat sonra,kendimizi mahpushanede bulmama garantisi var?

Hani,sivil toplum kuruluşlarımız başta olmak üzere,yardımsever kişiler,basın mensupları yılbaşı geceleri ve bayramlarda,çocuk yuvalarına ve huzurevlerine ziyareti ihmal etmiyor ya,keşke kanunlar izin verse de,kader mahkumları insanlarımızı da cezaevinde ziyaret edebilsek.Eminim,bir bardak çay ve pastalarını ikram etmek için yarışacaklardır.Bence,”suçlu” dediğimiz insanları topluma kazandırmanın yolu buradan geçer.

Çayınız ve pastanız şimdiden afiyet olsun dostlar!