Çanakkale Savaşı’nın 100. yılında, Camilerde bu konuda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca hazırlanan bir hutbe okunmuştu. CHP. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hutbede eksik bulduğu, Atatürk’ün adının rahmetle anılmadığını eleştiren bir hususa dikkat çekerek şöyle demişti:

“Nasıl bu kadar nankör olabilirsiniz? Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başındaki kişiye sesleniyorum. Bütün Devlet Büyüklerine rahmet okumak zorundasınız; özellikle Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına.. Din adamısınız siz, herkese sevgiyle yaklaşmak zorundasınız.”

Tabii Çanakkale, Mustafa Kemal’den ibaret değil. Başka komutanlar da var. Ama Mustafa Kemal de var.

Benim esas değinmek istediğim husus; Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Diyanet İşleri Başkanı’nı savunurken söyledikleri, bakın Davutoğlu neler dedi:

“Dünya’nın neresinde, hangi görüşü savunursa savunsun, bir din adamına bir siyasi, ‘nankör’ diye hitap edebilir? Nankör diyen kişinin kendisi öyle nankörlük yapıyor ki; bu milletinin, imanının temsil edildiği makamına bu ifadeyi kullanabiliyor. Eleştirinin de; bir edebi, hâyası, üslûbu vardır. Hakareti edenler, genellikle Kur’an-la aşina olmayanlardır.”

Ben ister istemez Başbakan’ın bu sözleri üzerine; Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkan; Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Camiası’nın tertemiz insanlarına yönelik şu sözlerini hatırlıyorum: “Gözü dönmüş, kafası dumanlı, eli kanlı, Haşhaşi, virüs, sülük, vampir, kan emiciler, âlim müsveddesi, sahte peygamber, çete reisi, terör örgütü, paralel, darbeci, hain, inlerine gireceğiz…”

Uğranılan bunca hakarete, bakınız ki; Başbakan, sanki tasvib etmediğini ifade edercesine, Tayyip Erdoğan’ın sözlerini bir şekilde tekzip etmiş oluyor. Davutoğlu’nu Allah söyletmiş demekten başka tesellimiz yok.