Aşağıda değerli Emekli Başsavcı Gültekin Avcı’nın bir yazısını okuyacaksınız. Bugünlerin önemli konusu olduğu için köşeme aldım.

Satırlar hatıralara karışıyor, hatıralar hayallere... Dershanelerin kaldırılması için dört koldan seferber olanlara bakıyorum da... Hukuka, akla ve toplumdan yükselen çığlıklara duyarsız mahut serencam, eskimeyen yıllarımı fısıldıyor bana.

Adalet Bakanlığı'nda kurayı çekip 24 yaşında genç bir yargı mensubu olarak eve dönmüştüm. Artık baba ocağından uçuyordum, her dem istişare ettiğim babamdan uzaklara. Sabah erken vakit kalktığımda ve geç vakit yattığımda babamı hep kitap okurken görürdüm. Bana kitap okumadığım ve kendimi her daim yenilemediğim sürece hiçbir işe yaramayacağımı söyleyen babacığım. Okuma disiplinini bana ilham eden aydın bir insandır o. Hâfız bir Osmanlı'dır.

Asla övünmek için söylemiyorum. Okul birincisi olduğum bir zamanı, takdirnameleri ve Hâkim Savcı Akademisi'ni 3'üncülükle bitirişimi hatırlarım.

NASİHATLERİNİ SAKLADIM

"Aferin aslan oğlum, tebrik ederim, koçum" kabilinden hiçbir övgü dolu söz söylemezdi. Karnelerimde notlarımın hepsi 9-10 olduğu zamanlarda bile, resim gibi en düşük puanı aldığım bir derse işaret eder, "Bu neden 7 oğlum" diye sorardı. Unutmak mümkün mü?

Sonraları hatırıma geldikçe not edip sakladım nasihatlerini kitaplarımın arasına. İşte tozlanmış bir sayfa. 20 yıl önce evden ayrılacağım o gün "Oğlum gelsene" dedi babam ciddiyetle.

Sert mizacının altında yatan şefkatin billur sesi vardı bu nidâda. İşaret ettiği mevkie dizlerinin yanına dikkatle oturdum. Çok sevdiği ve muhtelif zamanlarda elinde çektiği, tanelerinde kendi ismi yazılı 33'lük oltu taşı tespihi bana uzattı;

-Al bakalım sana bir baba yadigârı!

Babamın beni adam yerine koyduğunun nişanesiydi bu. Adam oldum mu olamadım mı bilmem ama o anki sevincimi hiç unutmadım. Usulca konuşmaya başladı;

-Artık adam konumundasın, henüz adam olmadın ama adam olabilmek için büyük bir adım attın. Milletin ve adaletin mesuliyeti omuzlarında. Her daim mağdurun ve mazlumun yanında ol. Adalet adamısın güç sahiplerine mesafe koy, zora ve güce eğilme. Yoksa hakkım helal değildir.

Gözlerimin içine bakıyor, kelimelere basa basa konuşuyordu. Araya girdim patavatsızca.

-Ya güçlü ve nüfuzlu olan iyiyse ve haklıysa baba?

-Elbet hak kiminse onundur. Lakin güçlünün her yanlışını hiç yutmadan yüzüne söyle ve hatasında hep karşısında dur ki kalbin ve şahsiyetin bozulmasın. Onun gücü ve ilgisi seni alçaltmasın. Adam gibi yaşa. Şahsiyetin bozulacağına sağlığın bozulsun. Haktan döneceğine, ruhunu satacağına Allah senin canını alsın çok daha iyidir oğlum.

Elini omzuma koydu okşarcasına. Sanki biriktirmişti bana söyleyeceklerini. Sükûnetle devam etti;

-Yüzünü herkese dön, tebessüm et ama sırtını dönme. Bir insana sırtını dönmek, yüzüne sevdiğini söylemekten çok daha büyük bir teveccühtür. Dokularıma bu nasihatler nakşedilince kurşun gibi geçti yıllar. Mehil müddeti bitip ayrılık vakti geldiğinde elini öptüm, hayır duasını aldım ve genç bir savcı olarak düştüm Anadolu yollarına. Babanın evladına duasının peygamberin ümmetine duası gibi olduğu her dem dimağımda. 28 Şubat sürecinde Kara Kuvvetleri'nin emniyet birimlerini tazyik etmesiyle pek çok (Süleymancı, Hak-Yol, Milli Görüş, camia) öğrenci yurdu, mesken ve işyeri basılıyor, ceza usulü yerle bir ediliyordu.

Yaptıkları pek çok şey genelge ve önleyici yetkilerle izah edilemezdi. Emniyet ve jandarma yetkililerine süratle odama intikal talimatı verdim. Öfkeliydim. Kati bir ses tonuyla;

-Bundan sonra benden izinsiz, bir tek arama veya adli işlem yaparsanız şerefim üstüne yemin ederim ki hepinizi gözaltına alır, tutuklamaya sevk ederim! Önce ben şüphelenirim siz değil!

-Ama efendim mülki amirimizin ve garnizon komutanının emirleri!

-Bu bir emirdir, bir daha ikaz etmem!

Sesim açık kapıdan koridorlarda çınladı unutmam. Sözlerimin ciddiyeti BÇG'ye selam durup irtica raporları hazırlayan emniyet müdürünü gözaltına alıp tutuklamaya sevk edince anlaşıldı.

Tehditlerin, şikâyetlerin bini bir para. Arkamda ana babamın, mazlumların hayır duası var kim takar kurşunu, kim takar istikbal hesabını. Ve görev bölgemde 28 Şubat baskınları ve tacizleri bitti. Bedelini elbette ödedim. Bedel ödemeye hazırsanız, oyunun kuralını siz belirlersiniz.

Nasılsa babam duymuş bunları. Başka inisiyatiflerimi de...

KARTALLAR GİBİ HAVADA ÖL

Bana hiç "Aferin" demeyen babam, izne geldiğimde şefkatle sarıldı ve sevgiyle öyle bir "Aferin aslan oğlum" dedi ki. Ne saadet, ne şeref! Kanatlarımı açmış mutluluk semalarında gözleri dolu dolu uçuyordum. O an hâlâ gözlerimde. Bana istikamet veren o canım babam dershaneler krizi başladığında beni karşısına alıp ne dedi biliyor musunuz?

-Hakkı, hukuku biliyorsun. Dinini de öğrettim sana. Kul hakkı korkusuyla gece yarısı cezaevine  gidip hatâen tutukladığın mazlumdan özür dilediğini hatırla. Sağda solda ahkâm kesiyorsun.

Eğer bu milletin binbir fedakârlıkla inşa ettiği eğitim yuvalarına yapılan haksızlık karşısında, "denge gözeteceğim" diye renksiz kalırsan hakkım iki cihanda haramdır sana. Hakkı yazıp dosdoğru konuşmazsan, lafı eğip bükersen gözüme gözükme. Bu zamana kadar ki duruşun da hiçtir nazarımda!

Gürledi gitti. Canım babam. Hakkı yazıp hakikati söylemediği gün, oğlun toprağın bağrındadır bilmez misin? Asalet ve onurun ticari sermaye olmadığını sen belletmedin mi? Adalet için, mazlumu tutup kaldırmak için hayatı rehin bırakmayı sen öğretmedin mi? Öleceksen kartallar gibi havada öl, yılanlar gibi yerde değil demedin mi? Kul hakkını gözetme uğruna kurşunlara türkü söylemeyi sen öğretmedin mi bana? Rabbim sana uzun ömürler versin.