Çantasına baktı, “Açılmamış.” dedi. İçinden bir “Ooh!” çekti. Sonra çekmeceleri karıştırdı. Çoğunun köşesinde birer tane kuzu gibi yatıyordu. “İyice kurumuştur bunlar.” dedi içinden, “Mis gibi.” diye de ekledi.
                     Ara sıra değiştirmek gerekirdi bunları. Tazeleri nemli olur, bol duman gelmezdi.
                                                                                  …
                     Sabahın üçü dördü olmalıydı. Hemen iki duman çekse uykusu gelirdi kesin. Uykusu kaçınca böyle olurdu hep. Kalktı, paketten bir sigara çıkarıp, soluğu mutfakta aldı. Bir nefes iki nefes derken sonuna gelmişti. Söndürdü, önce biraz öksürse de uykuya daldı.
                     Sabah kalkar kalkmaz bir tane daha yaktı. Özlemişti doğrusu uyuduğu yerde. Döndü pakete baktı, yarımdı. Bu, tehlike işareti demekti onun için. Evdeki yedeklere de dokunmak istemiyordu. “Bakkaldan alırım.” deyip çıktı.
                   İşyerine kadar birkaç sigara daha bitirdi. Masasına oturunca, üzüntüyle dudaklarını buruşturdu; sigara alacaktı hani! Çıkarıp cebindeki yarımdan az kalmış pakete baktı. Bitiverme korkusunun karabasan gibi üstüne çöktüğünü hissetti.
                                                                           …
                  Kimi zaman hem onca sigarayı içer, hem de babasının öğüdünü düşünürdü; ne demişti babası , “Aman ha, sigara denen cavıra sakın alışma, düşmanından bile istetir kendini. Dilenci eder adamı.”
                   Bunları bir kez daha düşündü ama, sigara tatlı idi. Dışarı seslendi:
                 -Yavrum şuradan beş paket sigara al gel.
                  Gelen sigaraların dördünü masasının çekmecelerinin köşelerine yerleştirdi.  Aynı evdeki gibi.  Beşinci paketi masasındaki yarım paketin altına koydu, yedek kuvvet gibi. Sonra koltuğuna kuruldu, içinden de söyleniyordu:
                -Tedbirli olmak iyidiir.
                                                                            …
    Yirmi yıldır her gün üç beş paket sigara içtiği halde, bir tane yabancı sigara içmeyişiyle, ikram bile kabul etmeyişiyle övünürdü hep. Bazı kendi kendine, “Ah be yahu, Türkiye’de tütüncülüğün çanına ot tıkanmasa, Tekel fabrikaları arsa fiyatına bile değil, üç kuruşa eşe dosya peşkes çekilmese, o fabrikanın bahçesine heykelimi dikerlerdi kuşkusuz.” diye hayıflanırdı.
                                                      …
  Akşam eve döndü, bir sigara yaktı, dumanını  daireler çıkara çıkara üflemeye başladı. Büyük dairelerin ortasına daha küçükleri, onun içine daha küçükleri… Yalnız içinde bir korku vardı, bir gün yabancı sigaradan geçilmeyen raflarda Samsun sigarası bulunmaz hale gelirse! Çekmecelerdeki stoklar kaç gün dayanırdı ki!
     En iyisi azmedip bırakmaktı sigarayı; bıraktı da. O günden sonra sergenlerdeki  Samsun sigaraları gitgide azaldı, çoğu yerde bulunmaz oldu. Artık bakkalların, büyük satış yerlerinin sigaralarına  bakınca midesi bulanıyordu.
                      Can dostunu yitirmişti.