Peygamberlerin insanlara tebliğ ettikleri hak dinin amacı; malı, canı, ırzı, onuru, kişiliği, neslimizi ve dinimizi korumaktır. Canın korunması içinde insana sağlığını kaybettirecek, hastalanmasına sebep olacak ve beden sağlığımızı bozacak fiillerden kaçınmamızı istemektedir. Bu yüzden yaşamış olduğumuz her türlü ortamlarda sağlıkla ilgili her türlü kuralları harfiyen uygulamamız gerekir. Nitekim hutbemizin başında geçen ayet-i kerime de “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” buyurulmaktadır.

İnsan hastalanabilir. Bu itibarla yemesine, içmesine, zaman ve şartlara göre giyim kuşamına ve sağlık kurallarına azami dikkat göstermek zorundadır. İnsan bunca dikkatine rağmen bir kaza sebebiyle veya bulaşıcı bir hastalık sonucu yine de hastalığa duçar olabilir. Bu durum kendisinin veya başka insanların kusuru olabileceği gibi; ilahi bir imtihanda olabilir. İşte İslam; hastalık, sakatlık ve benzeri musibetler karşısında önce metanetli olmayı ve gerekli bütün önlemleri almayı istemektedir.

İslam; insanlığı tevhit inancına çağırdığı gibi; insanın sağlığına da büyük önem vermiş eşsiz bir dindir. İnsan hayatını tehdit eden bulaşıcı hastalıklarla dönemin şartlarına ve imkanlarına göre mücadele etmeyi sürdürmüştür. Bu durumun en açık örneğini Hz.Muhammed (s.a.s)’in hayatında ve uygulamalarında görürüz. Nitekim bir çok Hadis-i Şerifte peygamberimizin bulaşıcı hastalıklarla mücadele ettiğini bu hastalıklar konusunda da müminlerin dikkatli olmasını ve bu hastalıklara tutulanların bir başkasına hastalığı bulaştırmaması için önlemler alınmasını gerektiğini vurgulayan sözleri ve uygulamaları yer almaktadır. Yine Peygamberimiz Müslümanlara bulaşıcı hastalıklara sebep olan zararlı hayvanlarla mücadele etmelerini ve mikropların üremesini önleyecek en güzel tedbir olan imanın yarısı sayılan temizlik kurallarına da özen göstermemizi emretmişlerdir.

Özellikle son yıllarda ortaya çıkan çeşitli bulaşıcı ve insan hayatını ciddi mahiyette tehdit eden bulaşıcı hastalıklar, ülkeleri de tehdit eden ciddi birer halk sağlığı sorunu halini almışlardır. Yerine göre nezle ve grip gibi hafif hastalıklarda bile hijyene ve diğer şartlara uymamız gerekir.

Bundan dolayı İslam’ın koruyucu hekimlik uygulamaları çerçevesinde hareket eden insanlar bir bakıma bu bulaşıcı hastalıkların ölümcül pençesinden kurtulmuş olacaklardır. İşte bu hastalıklarla mücadele; başta sağlık ve hijyen kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmakla olmalıdır. Sağlık kuruluşlarınca ve toplumumuzca yürütülen tıbbi ve ilmi çalışmalara her türlü maddi ve bilimsel katkıyı sağlamak insanlığa ve Müslümanlığa karşı ifa edilebilecek en önemli hizmetlerdendir. Bu açıdan mümin bir kimliğe yakışmayan nemelazımcı davranışlardan sakınarak; kollektif sorumluluk anlayışında olmalıyız. Toplumumuzun derdiyle dertlenmeli bu hastalıklara karşı mücadele eden kamu ve sivil kuruluşlara elimizden geldiğince destek vermeliyiz.