Bunaltıcı sıcağın da etkisiyle millet olarak tahammül sınırlarımızın zorlandığı ve anlayış açısından pek taviz vermediğimiz/veremediğimiz günler geçiriyoruz. Ya da en azından ben öyle günler geçiriyorum.
 
Bende tahammül de, anlayış da kalmadı!
 
Geçtiğimiz günlerde hava şartlarının olumsuz etkisine rağmen mesaimi tamamlamış olmanın verdiği rahatlıkla büyük bir huzur içinde evime gelmiştim ki yaşadığım bir olay dengemi alt üst etti. Apartman giriş kapısında gördüğüm bir kargo şirketine ait notta “Sn. Mustafa Ali Fırtına” (yani ben) “Geldik, bulamadık!” yazıyordu. Not, ben eve gelmeden yarım saat önce bırakılmıştı. Hadi ben yoktum da eşim bütün gün evdeydi. “O zaman bu notta neyin nesi?” diyerek merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. Düşündüğüm gibi eşim evdeydi ve notu gösterip ona da sordum. Haklı olarak o da bir anlam veremedi. Çünkü bütün gün evdeydi ve ne gelen vardı ne de giden… 
 
Bu yurt içi kargo taşımacılığı yapan meşhur şirketimizin 444’lü o meşhur numarasını defalarca aradım ama açan olmadı. En sonunda bir iki lokma atıştırıp şubelerine gitmeye karar verdim.
 
Şubeye girdiğimde bankonun arkasındaki görevliye notu göstererek; “Eşim bütün gün evde olmasına rağmen arkadaşlarınız bize gelmiş ama bizi bulamamışlar!” dedim. Yetkili olduğu hitap tarzındaki bozukluktan açıkça belli olan zat-ı muhteremin cevabı ise beni hepten bitirdi. Meğer, bizim eve gelen kargo çalışanları 14 yıllık elemanlarıymış. İşlerini doğru yaparlarmış! Evet, aynen böyle söyledi. Bunun üzerine ne denir ki? Ben de; “Evet haklısınız, kaypak olan biziz!” dedim. “Müşteri her zaman haklıdır!” falan hikâye onlar artık geçmişte kaldı. Nezaket falan araki bulasın.
 
Neyse lafı uzatmayalım. Kargomuzu alabildik mi? Hayır! Çünkü kargoyu alabilmem için saat 20.00 - 21.00 arası gelmem gerekiyormuş. Meğer notta onu da yazmışlar. Hatta yetkili tarafından “Ben o notu nasıl görmezmişim” muamelesine bile maruz kaldım. Çok şükür dayak yemeden kargodan ayrılıp bana verilen randevu saatine kadar vakit geçirmek üzere bir dost meclisine gittim.
 
Sinirimi, stresimi alsın diye puromu yakıp kahvemi içerken muhabbet muhabbeti açtı ve hemen oracıkta birkaç kargo mağduru daha beliriverdi. Meğer hepsinin anlatacak bir kargo hikâyesi varmış. En ilginci ise emekli savcılık yazı işleri müdürü olan Bülent ağabeyin anlattıklarıydı. O da benim gibi eve çıkarken apartman giriş kapısında “Geldik, bulamadık!” notu bulanlardan… İşin daha da ilginci eve çıktığında bütün apartman onların evindedir. Çünkü kadınların “gün” olarak nitelendirdikleri toplantılardan birisi o gün onların evinde yapılmaktadır. Kapı bir ara bir kere çalınmış ama yenge hanım balkondan bakıp “Kim o?” diye seslenene kadar kapıdaki her kimse yok olmuş. Bülent ağabey, bu kargo çalışanlarından iyi birer “100 metre koşucusu” olur diyerek ekliyor: “Baktılar apartman çok katlı ve kargoda ağır, zırt zile basıp pır kaçıyorlar!”
 
Hikâyenin devamı da var. Ertesi gün Bülent ağabey bir ara kargo şirketine gider ve adresi verip başına gelenleri anlatır. Meşhur kargo çalışanlarımız Bülent ağabeye “Yenge kargoyu az önce aldı” derler. Akşam eve dönen Bülent ağabey eşinin kargoyu almadığını öğrenince bu kez ikinci bir hayal kırıklığı yaşar. Bülent ağabey yılmaz! Ertesi gün yeniden kargoya gider. Durumu anlatır. Öğrenir ki bir gün önce kargo çalışanlarının yenge dedikleri kişi üst kat komşusudur. Meğer iki gün önce ona da gelip bulamamışlar (!)
 
Hikâyeyi dinledikten sonra gidip kargomu aldım. “Mağdur ettiğiniz tek ben değilmişim” diyerek az önce birkaç kişinin daha yaşadığı benzer olayları bana anlattığını söyledimse de umur eden olmadı. Ben üzerime düşeni yaptım. 444’lü numarasına ulaşılmayan/ulaşılamayan şirketlerinin web sitelerinden zar zor bir şikâyet metni yazdım. Bugün bir yetkili aradı ve bu konuda işlem yapacaklarını söyledi ama sonuç ne olur bilmiyorum.
 
Velhasıl biri kapınızı çalıp kaçarsa aklınıza hemen “gelip de sizi bulamayan (!) kargo elemanı” gelsin. Ve siz siz olun kargonuzu almaya gitmeden önce mutlaka randevu saatinize bakın!