Ses sanatçılarının seslerini kalından inceye doğru üç gruba ayırmışlar. Erkeklerde bas, bariton, tenor; kadınlarda da kontralto, mezzosoprano ve soprano.

Bu sesler genişlik, renk ve hareketlilik bakımından alt gruplara ayrılıyor.

Konumuz sesler hakkında ahkam kesmek olmadığı ve haşa böyle bir şey haddimize de düşmediği için bununla yetiniyoruz.
                                                             …
Ancak konu bakımından bir küçük bilgiyi de paylaşmadan geçmeyelim; erkek seslerinin en incesi olan tenora nadir rastlandığı için bu ses çok değerliymiş.
                                                              …
Nereye geleceğim; 31.3.2012 günü Cumhuriyet Gazetesi’nden Ahmet Şefik imzalı habere. “Karadeniz fıkrası gibi” başlıklı haberin metni aynen şöyle;

TRABZON – Samsun Operası’nın Trabzon’da sahneleyeceği “Bir Tenor Aranıyor” operasının afişini gören bir kişi iş için başvurdu. Samsun Operası, “Bir Tenor Aranıyor” operasını Trabzon’da sahnelemek istedi. Operanın afişleri günler öncesinden kent geneline asıldı. Ancak, “Bir Tenor Aranıyor” afişini görenler, işçi arandığını zannederek Devlet Tiyatroları’na başvurdu. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, “Samsun Operası Trabzon’da ‘Bir Tenor Aranıyor’ adlı oyunu sahnelemiş. Şehrin görünür yerlerine de afişler asılmış. Afişi gören iş için başvurmuş. “Tenor nedir bilmiyorum ancak elimden her iş gelir.” demişler. Temel fıkrası gibi ama başka gerçekler de var. İşsiz insanın çaresizliğinin de bir göstergesi” diye konuştu.
                                                                          …
Haber ilginç de, bu olayın hangi yönünü ele alırsınız?

Koca memleketin yoklukla, açlıkla terbiye edilişine mi yanarsınız; halkımızın elma kurdu gibi nimetin içinde aç bırakılmışlığına mı yanarsınız? Koca toplumun “Ne iş olsa yaparım abi” kıvamına getirilişine mi yanarsınız? İnsanımızın organlarını satacak hale getirilişine mi kahrolursunuz?
Yoksa vatan evladı “Mehmetçik”in kanının, vatanın bütün zenginliklerinin, hatta toprağının pazarlandığı bir zamanda “Adaam sende!” der geçer misiniz? Geçebilir misiniz? Geçilebilir mi?

Ve yoksa o, yangından mal kaçırır gibi, üç otuza küffara peşkeş çekilen, Cumhuriyet dönemi kazanımı işletmelerin kasalarında unutulan paraları bari kurtaraydık mı dersiniz?
                                                             …
Dokuma fabrikaları, sigara fabrikaları, kağıt fabrikaları, şeker fabrikaları yerle bir olunca ne oldu? Onca pamuk, tütün, pancar üreticisi, onca fabrika işçisi işsiz kaldı. Ve daha neler neler…
                                                                         …
Ne diyor iktidar olanlar? İşsizlik azalıyormuş. Buna, şapka giyme alışkanlığım olmadığı için fazla birşey diyemeyeceğim.  Şimdi, “Azalmıyor” desem, BOPbakankızar. Ama ben de haklıyım; hiç kimse yalan söylemek zorunda değil.
                                                            …
Şu yazıya konu olan olayda, yurttaş “Tenor” u bilmiyormuş, diye tebessüm etmek hiç aklımdan geçmedi biliyor musunuz? Sizlerin de geçmemiştir eminim. Ağlanacak halimize gülmek bize yakışmaz kuşkusuz…