Yaşadığım güzel ülkede bunca acı varken ben bu hafta hiçbir şey yokmuş gibi yazılarıma kaldığım yerden nasıl devam edeyim? Aslında, içim bu kadar yanıyorken bundan sonra nasıl devam edeyim?

Evet, biliyorum ilk defa yaşanmıyor bu acılar ve ne yazık ki aydınlık sarmadıkça ruhlarımızı son da olmayacak. Yaşamda her zaman kaldığı yerden akacak. Fakat en çok bugün içim yanıyor. Belki büyüdüm ve gerçekleri gördüm. Belki büyüdüm ve bu oyunun bir parçası olduğumu gördüm. Belki büyüdüm ve yaptıklarım/sustuklarım ya da yapmadıklarım/susmadıklarım yüzünden olanları gördüm. Belki de büyüdüm ve hepsinde birden kendimi gördüm. Belki bu yüzden onca eve düşen ateşin hepsi benim kalbime düştü, ruhumu alev alev yaktı. Ne garipmiş insan ruhunun bir yandan bu kadar yanıp diğer yandan üşüyüp buz kesmesi.

Bazı arkadaşlarım şu an sistemi (yazılarımı takip edenler bilir, “sistem”den kast ettiğim evrenin görünen ve görünmeyen yasalarının işleyiş şeklidir.) bu kadar sorgulamamı anlayamıyorlar. Ben ki sistem yasalarını, tekâmül sürecini bu kadar iyi biliyorken, olayları bu gözle değerlendiriyorken nasıl oluyor da sükûnetimi koruyamıyorum? Her zaman baktığım pencerem, bildiklerim nerede? Bunun tek cevabı benim de insan oluşum olabilir mi? Bu cevapla sıyrılabilir miyim işin içinden?


Anlaşılamayan; yaşanan haksızlığı, ikiyüzlülüğü, bencilliği içimde dönüştüremeyip yükselttiğim öfke enerjim sanırım. Anlatamadığımsa; dönüştüremediğim öfke enerjim değil beni darmaduman eden, bu güne kadar inandıklarım, inançlarım. Ben yaptıklarımızın da yapmadıklarımızın da karmamızı etkilediğine ve kelebek etkisine inanlardanım. Bu yüzden sık sık kendimi sorgularım.  Evet, ben acıları birebir yaşamıyorum fakat bu kadar yakınımda (uzakta olunca yok mu sayıyordum?) ve gittikçe büyüdüğüne göre benim hiç mi payım yok? Çünkü bu iş artık siyaseti çoktan geçti de insanlığın sınırlarına dayandı. Ve tüm bu olup bitende bilerek ya da bilmeyerek benim de payım varsa ve ben bunu hala anlamamışsam. Vah ki ne vah… O zaman yazık oldu onca enkarneye. 


Şimdi bir yandan tüm bunları düşünürken kalbim işi bırakmak, düşüncelerimse büyük sandıklara girmek isterken, işte tam da şimdi huzurum bavulunu toplayıp gidiveriyor. Ve yavaşça eğiliyor kulağıma Rahibe Teresa “Huzurumuz kalmadıysa, birbirimize ait olduğumuzu unuttuğumuzdandır.” diyor. Utanıyorum, gözlerim nemli soruyorum, “Sistem, benim vebalim ne kadar?


Sevgi, huzur ve barış içinde kalın.