Bu konunun iktidar partisi, yönetim kademelerinde değerlendirilmediği gerçeği yanında, ben henüz kimsenin “Başkanlık neden gerekli, neden parlamenter sistem değil de başkanlık?” sorusunun kendi içinde bile cevaplayamadığı kanaatini taşıyorum. Bırakın konuyu dillendirmeyi.
                        Başkanlık sistemi tartışması, Başbakan Erdoğan’ın, bir parça da; ”Özel Yetkili Mahkeme’lerin kaldırılması günlerinde görüldüğü gibi Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın düşük profilli zayıf çıkışlarında görülüyor.
                        Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın mesafeli duruş ve söylemleri de zirvelerde konunun kesinlik kazanmadığı intibaını veriyor.
                        “Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkanlık sisteminde bu kadar ısrarcı olmasının sebebi” sorulduğunda, yegâne cevabı yine Erdoğan’dan alıyoruz.
“daha iyi sistem, istikrarı daha iyi sağlıyor, çok başlılığı gideriyor vs.” yollu yaklaşımının önemsenmesini istiyor.
                        Biz de lâfı eğip bükmeden soralım:
                        “Acaba parti tüzüğünde, bir kişi ancak üç kere milletvekili seçilebilir” hükmü olmasaydı, yine de böyle bir formül arzu edilip ısrarcı olunur muydu?”
                        Numan Kurtulmuş ve Has Parti’nin AK.Parti’ye davetini ve katılımını ben bu konudaki Başbakan’ın ısrarının,
Anayasa’nın yazımı sonucu TBMM. Genel Kuruluna geldiğinde verilecek önergeyle, Anayasa’ya dahil edileceği kanaatini taşıyorum. Has Parti’nin son seçimde aldığı 0.076 lık düşük ölçekli oy bizi aldatmasın. Aslında Numan Beyin kişisel oy potansiyeli daha fazla.%  10 Seçim Barajı’nı aşamayacağı düşüncesi, Has Parti’li seçmeni şimdilik kaydı ile partisi dışında oy kullanmaya veya sandığa gitmemek gibi bir davranışa yöneltmiş olabilir. Yakında göreceksiniz Fatih Erbakan da, etrafı ile AK.Parti’ye davet edilerek, Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı’nı halkın seçeceği 2014 de kendini riske etmekten, bu şekilde Milli Görüş’ün AK. Parti dışındaki oylarının da Başbakan Erdoğan’ın hanesine yazılması sağlanacaktır. Zira muhalefet, Mehmet Haberal gibi popüler bir adayla çıktığında, MHP. lilerin de Haberal’a koşulsuz oy verecekleri düşünülürse, yüzer-gezer seçmenin de Haberal’a yönelmesi ne de olsa temkinli olmayı gerektiriyor, Erdoğan açısından. Erdoğan’a kesin karşı olanları da unutmamak lâzım.
                        Yeni Anayasa’nın gerek yazımı safhasında, gerekse TBMM. Genel Kurulu’nda yaşanacak fiyasko, milletin büyük beklentisi olan “YENİ ANAYASA” akamete uğrarsa, bunun halka anlatılması güç olacağı gibi Erdoğan’ın gerek partisi içinde gerekse halk nazarında uğrayacağı prestij düşüklüğünü hesaplamalıdır.
                        Ak. Parti’li gerek Bakan gerekse Parti Gurubunda 80 kadar ağır topun 3 dönemi dolduran, tüzük engeli ile aday olamayacakları düşünüldüğünde “Parti ne olacak?” ve “Recep Tayyip Erdoğan ne olacak?” bilmecesi ile halkın kafası iyice karışacaktır. Bence Başbakan böyle bir maceraya kalkışmamalı idi. Kendinden sonraki dönemleri herhalde düşünmüyor. Düşünsenize, Cem Uzan gibi bir maceraperestin  Selâhattin Demirtaş gibi ayrılıkçı zihniyette birinin veya Haberal gibi, daha darbeci ilişkilerinden mahkemece aklanmamış benzeri birinin o makama bir şekilde gelmesi halinde ülkenin içine düşeceği durumun vahameti tüylerimizi diken diken etmeye yeter.
                        Başbakan’ın ısrarla ve inatla böyle bir projesi, tüzüğün “üç dönemle sınırlama” ilkesi dikkate alındığında kaçınılmaz bir durumla karşı karşıyayız gibi geliyor. Ayrıca bana sorarsanız, ülkemin böyle bir maceraya atılmasını Erdoğan’ı asla vazgeçilmez, olmazsa olmaz derecesinde kendisine bağlı parti tabanı dışında büyük çoğunluğunun sıcak bakmadığını söyleyebilirim.
                        R.Tayyip Beyin diyelim ki; Cumhurbaşkanlığı’na adaylığı söz konusu. Ancak anlaşılıyor ki Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı’nın şu andaki yetkilerini, yeterince kuvvetli görmüyor. Oysa dikkatli okuyucularım hatırlayacaklardır. Şimdiki Cumhurbaşkanı’mız A.Gül, seçildiği ilk günlerde Cumhurbaşkanlığı yetkilerinin fazla olduğu ve kısıtlamaya gidilmesi konusunu gündeme getirmişti.
                        Bu değerlendirmeler, Tayyip beyin bulunduğu mevkiden bakıldığında, kendince müsbet görülebilir.
Ancak yukarıda değindiğimiz Anayasa değişikliğini sağlamak, ancak toplumda bir ihtiyaç, beklenti ve bir heyecan gerektiği kanaatini taşıyorum. Bunların hiç biri şu an için varit değil.
                        Buna önce kendi partisi inanacak. Sonra AK.Parti’lilerce halka taşınacak. Karşı eleştiriler, tepkiler göğüslenecek.
                        Samimi bir soru sormak istiyorum.”sizce bu durum heyecan veriyor mu?” hayır cevabınızı duyar gibiyim.
                        Muhafazakâr kesimin bir temsilcisi olarak soruyorum.
“Yarın Abdullah Gül ne olacak?” ( Sayın Abdullah Gül’ün tekrar Cumhurbaşkanı seçilebilme hakkı, Anayasa Mahkemesi’nce tescillendi.) Halk da kendisinden oldukça memnun.
                        Başbakan’ın Türkiye’ye kazandırdığı önemli şeyler inkâr kaldırmaz. Tayyip Erdoğan, halen ülkesine hizmet edebilecek enerjiyi taşıyor. Onun için siyasette etkin bir biçimde yer almalı.
                        Bunun formülü de, Eylül 2012’de yapılan
Ak.Parti Büyük Kongresinde: Bir kişinin üç defadan fazla seçilemeyeceği maddesi yürürlükten kaldırılmalı idi. Bu yapılamadı. Zaten bu madde ülkede “kaht-ı rical”e yol açan bir madde. Bu ne demek mi: Devlet Adamının tüketilmesi, yokluğuna yol açılması. Türkiye’nin böyle bir  lüksü yoktur beyler. Allah Kanunu değil, Parti Tüzüğü değişecekti. Abdullah Gül yeniden Çankaya’ya seçilerek, Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı’nda “YOLA DEVAM” edilmelidir. Siyasette hırsın; kişinin ne kendisine ne de ülkesine faydası görülmemiştir. Bu fırsat kaçırılmak üzeredir. Tarihte örnekleri vardır. Söz konusu olan; Bin Yıllık
“TÜRK DEVLETİ”dir.
                        Saygılarımla.   [email protected]