“Yukarıdaki Başlıkla ilgili eleştirdiğim,
Mevduatların Ekonomiye kazandırılması
veya Hayır işlerinde harcanması konusu.” 
 
                Kadîm bir dostum, iki hafta önce kaleme aldığım “İntiharlar, sebepleri ve geride bıraktıkları” başlıklı yazım üzerine; mealen , bankalardaki paraların çokluğunu, bunun ekonomiye kazandırılması gerektiğini yazmışsın ama ne yapılacağı yazında yok dedi. Oysa bu paralarla çeşitli işletmeler, şirketler, ortaklıklar kurulacağı ve bu suretle çalışan insan istihdamı sağlanarak, fakirlik, işsizlik gibi sosyal yaralara merhem olunabileceğini ifade etmek istemiştim.
Dostumun, geçmişte Ödemiş’te yaşanan bu tür girişimlerin; “Ödemiş Turizm Otobüs İşletmesi, Ödemiş Tekstil, Birgi Kalkınma Kooperatifi vb. başarısız ve yağmalanan” kuruluşları örnek göstererek, insanların güvenleri kalmadığından bahsetti. Oysa kötü örneğin, örnek olamayacağını bilecek kültürde ve tecrübeye sahip bir kişidir. Kendisi de eski bir bankacı olması hasebiyle, yazıda sözünü ettiğim; devrin Kaymakamı Erdoğan beye, banka müdürlerinin mevduatlarını abartılı gösterebileceğini, bankalarını güçlü göstermek için bunun yapılabileceğini, sözün kısası, Ödemiş’te bu kadar paranın bankalarda olamayacağını demeye getirdi.
                ÖGİAD (Ödemiş Genç İş Adamları Derneği)
Genel Sekreterliğini yaptığım,(1997-2003) yıllarda (7) kapsamlı dosya hazırlamıştım. O zaman bilgisayar, internet gibi her bilgiye ulaşabileceğim imkânlar da yoktu. Bizzat, çevre şehirlerdeki bazı işletmeler, İzmir’deki Holdingler, İzmir Ticaret Odası Başkanı’nın, bizzat kâh yönetim kurulu üyelerimizle, kâh Başkan Ejder Karagül ile defalarla kapılarını aşındırıp; Ödemiş’imize neler yapılabilir, kendileriyle ortaklıklar tesis edebileceğimiz fikir ve teklifinden yola çıkarak girişimlerimiz oldu. Hazırladığım hayli geniş kapsamlı dosyaları ana başlıklar halinde aşağıya alıyorum:
1 – Rüzgâr Enerjisi Santralleri (yaylalarımızda)
2 -  Sunta Fabrikası (hammaddesi ovamızda bolca bulunan Pamuk ürününün sap kısmı)
3 -  Tüketim ve ihtiyaç kooperatifleri (Şimdilerde şehrimizde ve ülke genelinde müthiş artış gösteren AVM’ler. Ödemiş’te yalnız Migros  ve Tansaş vardı. Bunların aylık cirolarını bir şekilde temin ederek iş hacminin büyüklüğü dosyamızda belirtilmişti.
4 – Salça fabrikası (Tire Gökçen’de kurulan ÖNCÜ markasıyla Türkiye çapında pazara ulaşan bölgemizin gururu örneği).Yeniköy’ün kırmızı biberi ile Kaymakçı yöremizin, dünya’nın (evet dünyanın) en lezzetli bamyası yaylalarımızın fasulye, barbunya vb. nadide ürünlerimiz için; konserve, dondurulmuş gıda fabrikalarımızı halâ kuramadık.
5 -  Süt Ürünleri Fabrika ve Kooperatifleri. Ödemiş’imizin 50’nin üzerinde büyüklü küçüklü fabrika ve mandıra var çok şükür. Bademli Süt Koop. ile Tire Süt.Koop. başarılarını arttırarak pazarlarını çoktan genişletme yolundalar. Bunca Süt İşletmemize rağmen üretilen sütün büyük bir bölümü, ünlü markalarca toplanıp götürülüyor. Ve maalesef süt fiyatı bu tröstler tarafından belirleniyor.Üretici daima mağdur bu yüzden.
6 -    Gölcük, Bozdağ ve diğer yaylarımızdan birine Göğüs ve Tüberküloz Hastanesi.(Özel)
7 -   Meyve Suyu Fabrikası.
8 -   Yaylalarımıza Teleferik Kurulması
        Şehrimizdeki; Ticaret ve Esnaf Odaları, Borsa ile Kaymakamımız ve Belediye Başkanımızın önderliğinde, şehrimiz iş âleminin güvenilir kişileri ve büyük şehirlerimizdeki Ödemiş Derneklerinin de devreye sokularak kurulacak çok ortaklı şirketler ile neler yapılır neler. Yeter ki önder-lider yapılı birileri üzerlerindeki ölü toprağını atsınlar.
GELELİM HAYIR HASENATA
                Türk Milletinin bu konuda ne kadar duyarlı, gerçekten biz olduğumuz o eski iyi ve güzel günlere dair birkaç örnekle bu konuya girmek istiyorum.
                Sadaka Taşları: Hali vakti yerinde olanlar, kazandıklarının bir kısmını cami avlularındaki bu oyuk taşa koyar; fakir de ihtiyacını görecek kadar alırdı. Ne zengin para verdiğini bilir, ne fakir hangi zenginin parasını aldığını. Belki de veren; Allah’ın verdiğinin bir kısmını yine onun rızası için fakire verdiğinin farkındaydı. Fakir de her şeyin sahibinin Allah olduğunu, zenginin aracı olduğunu bilir, ezilmez, sadece dua ederdi.
Leylekler, aç kurtları doyurmak için vakıflar, Binaların saçakları altına kuşların sığınması için yapılan yuvalar, şehrin belirli yerlerinde, suyu yaz kış akan sebiller, ovalardaki çeşmelerin altında akan suyun gelen geçen, büyük baş mahlûkatın su içmesi için küçük havuzcuklar; atalarımızın insana ve diğer yaratılmışlara ait girişilmiş erdemlerdi.
                Tarihimizden bunları okumak, büyüklerimizden dinlemek ne güzeldi. Günümüze gelirsek, Özdemir Atasoy, Hasan Erdem, Mustafa Erdem, Mustafa-Ayşe Yanbastı, Zeytinlik Sebahattin Şenocak İlk Öğretim Okulları ile Hulusi Uçaçelik Anadolu Lisesi, Prof.Dr. Muzaffer Kula Lisesi, Fazlı Alpay Birgi Sağlık Lisesi ne kadar güzel örnekler değil mi? Hayırseverlerimizi şükranla anıyorum başka isimlerini hatırlayamadığım varsa affetsinler Bu isimlerden, aramızdan ayrılanlara Yüce Allah’tan Sonsuz Rahmet, yaşayanlara da sağlıklı uzun ömürler diliyorum. İsimleri sonsuza kadar yaşayacak. Ne mutlu. Geçen hafta Güney Afrika’nın Başşehri Johannesburg’da ülkenin Cumhurbaşkanı ve T.C. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın açılışını yaptıkları görkemli “Nizamiye Külliyesini ve içindeki devasa bir cami, okul, hastane (1000 metrekarelik Alanda 10 dalda hasta kabul ediliyor),Osmanlı Çarşısı ve Konferans Salonunu içinde barındırıyor.”
                Bu külliyeyi bir Türk, Akseki’li Ali Kervancı (70) yaptırıyor. İçindeki Selimiye Camii, Edirne’deki Aslının 20 de biri büyüklüğünde. Hiç bir teknik ve estetik masraftan kaçınılmamış. Bir tek örnek vereceğim: “100 dönümlük arazide bu göz kamaştırıcı eser için; Revakları, Kubbesi, Minare ve süslemeleri için ustalar ve inşaat malzemeleri Türkiye’den gitmiş, Kubbelere Osmanlı havası vermesi için Türkiye’den götürülen kurşun miktarı 58 ton.”
                Ali Amca 3 yıl süren inşaatın başında bahçeye kurulan karavanda yatıp kalkmış 300 güvercini ile birlikte. Bütün inşaata nezaret etmiş böylece. Elleriyle Külliyenin Bahçesine 2000 den fazla gül fidanı dikmiş. Aslında Ali Amca’nın ilk hayali; “Amerika’da Osmanlı’yı temsil eden böyle bir eser yapmak imiş.3 yıl ABD. Büroksasisi ile uğraşmış sonra orada mümkün olmayınca ,dostu Fethullah Gülen Hocaefendinin tavsiyesiyle Güney Afrika’ya yönelmiş.
                Toplumumuzun zihinleri böyle güzelliklere çoktan yabancılaştı. Dünkü biz ile bugünkü farkı ben size söyleyeyim  “Şimdi 29 kilitli çelik kapılar ve parmaklıklar arkasına kendimizi kilitleyip, bankaların özel güvenlikli kasalarında tutuyoruz çok sevgili paracıklarımızı.”
                Saygılarımla.       [email protected]