Hayatta aklıma gelmezdi bir banka ile ilgili yazıp, onu savunma durumuna düşeceğim. Peşinen ifade edeyim ki bu bankayla ilgili bir yönüm yoktur. Ne bir yakınım çalışanıdır, ne borsada satılan hisselerinin sahibi oldum.

  Cemaate karşı sürdürülen ‘Cadı avı’ndan bu banka da nasibini aldı. Malûm son yıllarda ülkemizde kâr payına dayalı bankacılık hayli gelişti. Bunlardan biri de Bank Asya. Ülkemizin 10 Büyük Bankası arasında yer alıyor. Gülen Cemaati’ne gönül vermiş iş adamlarının kurduğu bir finans kuruluşu. Beşiktaşlı olarak gönül bağım olan İhsan Kalkavan Beyefendi, bir zamanlar Bankanın Yönetim Kurulu Başkanı idi. Hizmet İnsanlarına olan muhabbetim, elbette onların kuruluşlarına da olacaktır. Bank Asya da bunlardan biri. Tıpkı Şifa Hastanesi, Körfez Dershanesi gibi.

Bakan çocuklarının yedikleri herzeler ortaya saçılıp, hukuki yola başvurulunca; vur abalıya misali, görevini yapmaktan başka suçu olmayan savcı, emniyet yetkilisi gibi devlet memurları, bu cemaate olan gönül bağları dolayısıyla, Hükümet tarafından kıyıma uğradılar, bu kış kıyamette, kıyım halen de devam etmekte. Basında ne kadar cemaat düşmanı varsa her yönden mesnetsiz saldırıya geçtiler. Dün rastladığım Kiraz’dan eski bir dost; Bank Asya’ya para yatırmaya geldim dedi. İşte halkımızdaki feraset. Kaos yaratıp, bankadan aşırı para çekilmesi, dolayısıyla bankanın ve ülkemizin ekonomik yapısını olumsuz etkileyecek hale getirmek amaçları şer güçlerin. Nitekim Bankacılık Denetleme Yüksek Kurulu yaptığı açıklama ile yazılı ve sosyal medyada yazılanların suç olduğunu belirtti.

  Bu yazılanlara itibar edip, karalanmak istenen bir bankadan herkesin para çekmesini ve bankanın batacağını akıl fikir sahibi bir kişi nasıl dile getirebilir. Zaten halkın mevduatı Devlet güvencesine sahip.

Yasalarımız; Hangi banka olursa olsun, doğru bile olsa bankanın batacağına dair bir söz, yazı, yayın veya başka yollarla halkı paniğe sevk edecek açıklama yapmayı şiddetle yasaklamaktadır. Bu son gelişmeleri şaşkınlık ve ibretle izliyorum. Yürütmenin ve Hukukun bağımsızlığı konusunun tartışıldığı bu günlerde, acaba bu iddiaları ortaya atanlar, halkı adeta bankadan parasını çekmeleri için davetiye gönderenler, neye güveniyorlar? Çok açık biçimde bu fiili işlerken artık HSYK’nın bütün yetkilerinin Adalet Bakanı’na verileceğine ve mahkemelerin nasıl olsa kendilerini cezalandırmayacağını mı düşünüyorlar? Otoritelerimiz neden bunlar hakkında suç duyurusunda bulunmuyor?

Gerçi feraset sahibi insanımız benim Kiraz’lı dostum gibi olayın müspet tarafını görüyor ama basının bazı ekonomi yazarlarının bu yaptıkları halkı tahrik değil mi? Gerçekten de akıl almaz bir dönemden geçiyoruz. 27 Mayıs 1960, 11 Mart 1971, 12 Eylül 1980, Askeri Darbelerini bizzat yaşadım, 27 Mayıs hariç böyle huzursuz bir ortam görmedim. “Hak neyler, neylerse güzel eyler“ deyip tevekkel olmaktan başka çare yok. Hayatımda nice şer gördüğüm olaylar sonucu hayra dönüşmesini de yaşadım. Saygıdeğer okurlarım! Hiç endişeniz olmasın bu günler de geçecektir. Son bir aydır yaşananlara bakınca hayra alâmet bir şey gördünüz mü? Yapılanları savunmak reva mıdır? Türkiye parlak günlere dönecektir.

PARALEL DEVLET

İster Halkçı olun, ister Ulusalcı, ister Ülkücü, ister Milli Görüşçü, ister mason, elinizi vicdanınıza koyup söyleyin saygıdeğer okurlarım! Yolsuzluk ve hukuksuzluğun peşine düşen Savcı ve Emniyet Mensuplarını sadece hakkaniyetle görevlerini yaptıkları için onları paralel devlet olarak vasıflandırmak hak - reva mıdır. Bakan çocuklarıyla birlikte rüşvete yolsuzluğa onlar mı bulaştı? Ne AK. Partiye ne Başbakan’a hakkımı helâl etmiyorum. 2002 den beri sülalece oylarımızı verdik. Her ortamda savunmaya çalıştık. Dört yıldır da Gazetemiz Yerel Güç’te haftada iki gün yazılarımla müspet icraatlarını hep savundum. Değişik kesimlerden tarizler aldım. Yaftalandım. Hiç pervam değil. Hizmet Hareketi olarak vasıflandırılan o güzel insanlar topluluğuna Başbakan’ın yaptığı ağır hakaretleri asla içime sindiremedim. Başbakan yola çıktıkları ile (mütedeyyin insanlar) değil yolda bulduğu ile ( Açılım adı altında PKK-KCK dostlarıyla) devam ediyor. Herhalde Kürt oylarının AKP’ye akacağı inancında. Dağdan inen KCK’lılar BDP rozeti ile TBMM’yi şereflendirdiler (!) Türkiye’de aslında Kürt sorunu değil PKK/KCK sorunu vardır. Bu sorun Hükümetin engin himayesinde; Ülkemizin Güneydoğu Bölgesinde Siyasi Teşkilâtlanmasını tamamlamak üzeredir. Kendi Hâkim, Savcı, Kaymakamlarını, Mahkemelerini, Vergi Memurlarını tayin etmiş, yakında Valilerini öğreneceğiz. Benim öz yurdumun içinde bunlar yaşanırken onları görmezden gelmek, ama

Bir ay kadar önce ülkemizde yaşanan Bakan ve Çocukları ile Bürokratların karıştığı rüşvet ve yolsuzlukların üzerine giden polis ve savcılarımıza paralel devlet yakıştırmasını yapmak reva mıdır?

“Kürdistan - Paralel Devleti“ni bu milletin görmediğini, duymadığını, bilmediğini sanmak bühtandır. Sayın Başbakan! Biraz da Güneydoğu’daki illegal paralel devletin üzerine gitseniz!