Annesinin sesi ağlamaklıydı, “Babası yetiş! Bağır çağır, itele burkuştur ses yok. Oğluma bir şeyler oldu.”  Belki çığlık atacaktı, onu bile yapamıyordu şaşkınlıktan.

                Oysa bu saatlerde cıvıl cıvıl olurdu bizim oğlan. Gecenin on ikisine kadar bu  devinim sürer, yarımdan sonra yavaş yavaş mahmurlaşır, sonra, o dört gözle beklenen uyuklama belirtileri kendini gösterirdi.

                Peki akşam güneşi yakaladığı enseyi dağlayıp dururken, saat daha yedi dememişken bu neydi şimdi. Uyku diyeceğim ama, bu nasıl uyku? Öyle olsa, dürtünce uyanır.

 

                Belli ki çocuk hasta, acele etmek gerek. Soluğu acil serviste aldık tabi. Acildeki doktor baktı etti, yediğini içtiğini sordu, dokuncalı bir şey yok. Yok da, ayılmamasına ne demeli.

                Neyse ki, hastanede nöbetçi uzman doktor varmış, o çağrıldı. Uzman doktor da muayene etti. Bir şey bulamadı. Çocuk nefes alıyor ama, ayılmıyor. O da bir karar veremedi. “Bu iş başhekimin uzmanlık alanına girer.” deyip onu çağırdı.  

                Doktor üstüne doktor çağrılınca herkesi bir telaş sardı tabi. Bu kez başhekim muayeneye başladı.

                  Sürekli yeni doktor gelince, sedyenin üstünde sıra bekleyen kadın da dayanamadı:

                -Benim de bu yaşlarda torunum var. O da uyudu uyanamadı da hemen acil servis helikopterine bindirip üniversite hastanesine yetiştirdiler.

                 Bu arada başhekim bir yandan muayene ediyor bir yandan sorular soruyor. Yalnız sedyenin üstünde sıra bekleyen kadın çok konuşkan, soru kime sorulsa o, kendisine sorulmuş sayıyor:

                -Onu dedim, toruncağızım elden gidiyor diye telaşlandık. Yani annesi başındaydı o telaşlandı. Benim telaşlanmam dönüşte o bana anlatırken olan telaş oluyor.

                 Başhekim de iki de bir sözünü kestiği için dönüm kadına bakıyor, ama o da anlat anlat sonra ne oldu, diye anlıyor olmalı, sürdürüyor:

                -Yavrum elden gidiyordu ayol. Aynı anda dört profesör, yedi doçent  birlikte muayene etti huncağız çocuğu. Hemşire serum takacaktı da profesörden doçentten çocuğa ulaşamadı. Biraz da benim kızımın sessizliğinden oldu ya bu; kızcağızım çok içine kapanık yetişti. Ah o babası.  Nurlar içinde yatasıca. Baskı baskı, ne olacak. Kızım şöyle serbest yetişmiş olsa, “Doktorlarım, büyüklerin hemşire hanım oğluma serum takacak, biraz izin verir misiniz?” diyebilseydi. Ya işte, benim torunum bu koşullarda yaşama tutundu. İnanır mısınız, doktor çokluğundan, torunumun yaşama tutunması bile altıya beş oy çokluğuyla gerçekleşti.

                  Başhekim en sonunda patladı:

                 -Be kadın, bari altı oyla yenen takımın koyduğu tanıyı söyle.

                  Başhekimin kendisine açıkça yanıt verince kadının gözleri parladı. Ne için getirildiyse  sanırım o hastalıktan eser kalmadı. Sırt üstü yatıp başını çevirerek konuşan kadın kalktı oturdu. Ama bu kez de ağzından lafları kerpetenle al. Bülbül gibi öten kadından gık yok. Başhekim işi yine ele aldı:

                  -Bayan, bari şunu söyle çocuğun nesi varmış?

                   Söylemiyor:

                  -Ben orada yoktum ki, kızımın anlattıklarını biliyorum. Benden yalan bekleme.

                   Başhekim sinirden kıpkırmızı kesildi. Kadın sanki “Biraz yalan attırıver de neşelenelim.” denmiş gibi, yalan söyletme diye tembih ediyor. Ama, başhekim de ısrarcı, yine de konuşturmağa çalışıyor:

                  -Hani o, altıya karşı beş oyla kazanan hocalar, torununun nesi var demişler.

                  -Bir şeyi yok, demişler. Çok uykusu gelmiş, demişler.

                  -Nasıl uykusu?

                  -Ya, sen beş tane ayranı üst üste iç. Uyanamamış tabi. 

                  Usulca annesine, “Bizimki de ayran içti mi?” dedim, içmemiş. Ama akşama kadar top oynayıp eve bitkin dönmüş, bundan olur mu bilmem. Parmak kaldırıp söz istedim. Başhekim benden önce davrandı:

                  -Sizinki de mi ayran içmiş?

                   Tam o an bizim oğlan gözlerini açtı. “Çok uykum var.” dedi yine uyudu.

                   Artık bizim doktorlara da kesin teşhisi koymak kaldı:

                  -Ayran ayran. Bir şeyi yok.