Bu yıl 16.sı düzenlenen, Yapı Kredi Afife Jale Tiyatro Ödülleri, geçen hafta İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen törenle sahiplerine verildi. Buraya kadar bir şey yok. Fakat tören sırasında sahnede yaşanan ideolojik ve de gecenin ciddiyetine yakışmayacak olaylar yaşandı. TV’lerden izleyenler nice sululuklara tanık oldular. Yapı Kredi herhalde seneye bu töreni düzenlerken bir değil birkaç kere düşünmesi gerekir. Gerçi kapitalistler, solcular tarafından aşağılanmayı pek severler. Kendi parasıyla bu tür bir davranışa uğrayan son örnek; Aydın Doğan’dır. 40 bin dolar aylığı yıllarca kendisinden alan Emin Çölaşan yolları ayrılınca yazdığı iki kitapla hem Aydın Bey’e demedik hakareti reva gördü, hem onun üzerinden bu kitaplarıyla para kazandı. Neyse konuyu dağıtmayalım,
konumuz artistler. Demiştim, TV’de izleyenler hatırlayacaklardır. Ben aldığım birkaç notu sizlerle paylaşmak istiyorum. O gece yaşananlarla ilgili…
Önce yaptığı ciddiyetsizlikler ve sululuklarıyla gecenin adamı Müjdat Gezen’di. Sahne şöyleydi:
Nedret Güvenç’e, Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü’nü vermek için yavaş yavaş ilerleyen Müjdat Gezen, saçlarını briyantinle yapıştırmış, bıyıklarına, badem bıyık tabir edilen, modası en az 20 yıl öncelerde kalan şekli vermiş. Gömlek düğmelerini gırtlağına kadar iliklemiş ve pantolonunun paçalarını özellikle kısa tutmuştu. Ayağındaki beyaz çoraplar görünsün diye. Ellerini göbeğinin üzerinde birleştirip “Selâmünaleyküm” diye söze başladı ve ekledi; “Merhume Afife Jale Hanım’ın aziz hatırasına binaen buradayım. Tensip buyurulan bu hediyeyi vermek bana nasip oldu. 20 yıl temizlik işlerinde çalıştıktan sonra yönetim kuruluna getirilmem sebebiyle…” sözlerine devam etti.
Sözde, muhafazakâr bir belediye bürokratının tiyatro yönetimine girmesini ti’ye alarak onun ancak temizlik işçisi olabileceği aşağılama ve tiplemesiyle, alınterinin en kutsalıyla ekmeğini kazanan temizlik işçilerine de hakareti yaparak karşımızda duran M.Gezen, elini uzatan Nedret Güvenç Hanımefendi ile tokalaşmayı reddedip elini göğsüne götürerek teşekkür etti.
Gezen’in bu tavrının neresini düzelteyim? Bir ayırımcılık ve aşağılama değil de ne yaptıkları?
Başbakan’ın, Devlet Tiyatroları ile Belediye Şehir Tiyatroları’nın bu tufeylilerin elinden alınıp yemliklerin bitirileceği ile ilgili son zamanlardaki çıkışları ne kadar haklı imiş. Beyefendi aklınca, Başbakan’la da oynuyor.
Muhafazakâr-demokrat kesim, ya bıyık bırakmıyorlar ya da düzgün erkek bıyıkları var.
Hiçbir muhafazakâr/mütedeyyin erkek beyaz çorap giymez. Türkiye’de o yakışıksız modayı başlatan kendilerinin Kadir (İnanır) ağabeylerdir. Söylemeye gerek yok Kadir de iyi solcudur. Ayrıca, lâcivert takım elbise altına kahverengi ayakkabı giyerek moda alemine unutulmaz bir katkı sağlamıştır! Kadir Bey.
Allah’ın selamı ile dalga geçmesi, el sıkmamak gibi çok az bir zümrenin uyguladığı davranışla da mütedeyyin insanlara sataşması ancak ondan beklenecek hafifliklerdir. Arif Sağ gibi Levent Kırca gibi eski tüfek Marksistlerin Stalin bıyığı onlara pek hoş gelir. Yarısı ağızlarının içindeki uzun kıllı bıyıklarıyla kazara bir sofrada böyle bıyığı olan birinin karşısında oturan biriyseniz muhtemeldir, kusarsınız.
Şimdi, ben kendisine bir twitt atacağım (!) ve Ödemiş’e davet edeceğim kendisini. Bizim Muhafazakâr-demokrat, özellikle gençlerimizin klâs giyimlerini ve bıyıklarımızı göstermek için.
Bu ve bunun gibiler; “iki kalas bir heves” arasında sahne tozunu solumaya başladıkları dakikadan itibaren, ikinci el bir entelektüel gömleğini de fazlaca nazlanmaksızın sırtlarına geçiriverirler. Bir artist (!) kafadan “sanatçı” dır. Evvelâ kendilerini “Biz Sanatçılar”
“Bir sanatçı olarak ben” diye tanıtmak olmazsa olmazlarıdır. İkincisi entelektüel gömlek, üçüncüsü solculuk ama o kadar sert değil. Yumuşaktırlar.
Esas görevleri ve hobileri; iktidara, kanunlara, sermayeye, burjuvaziye, dünya sistemine, trafik polisine, apartman yöneticisine, kapitalizme, belediye zabıtasına…Kim icap ediyorsa onlara karşıdırlar. Bizim Beşiktaş’ın Çarşı Grubu bunların yanında ana okulu öğrencisi kalır.
Bizde, tiyatro sanatçılığı mesleği herhalde başından beri böyle ihdas edilmiş ki; Türk Tiyatrosu’nun pirleri (!) böyle bir gelenek kurmuş olmalı. Ama bizimkilerin hakkını vermek lâzım: sahnede canlandırılan karakterlerin tesirini özel hayatlarında da üzerlerinde taşırlar.
Meselâ aynı törende kıdemli bir tiyatrocumuz, siyasetçilere; “Efendiler! Bakan, Başbakan, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz ancak sanatçı olamazsınız!”sözünü hatırlatarak, manidar ama efendice denebilecek göndermede bulunurken, bir başka tiyatro sanatçısı ise, İçişleri Bakanı (bizim de birkaç hafta evvel haddini bildirdiğimiz) İdris Naim Şahin’i yermek için sahnede takla atarak seyircileri güldürmeyi başarmıştır.
Bir başka sanatçımız, aldığı ödülü, “bizi sabahın ilk ışıklarına kadar yalnız bırakmayan yüzlerce serserinin ödülü, sanata el ve dil uzatırsan Dionysos, öbür tarafta seni çarpar” sözleriyle kutsamış, bir diğeri “Biz Afife’nin torunlarıyız!” repliğini kullandı.(Dionysos: Eski Yunan’da, ilk olarak şarap ve bitki, ölüm ve hayatın yenilenmesi tapınım tanrısı)
Bir başka ödül sahibi, “Ben 2000’li yılları hiç böyle hayal etmemiştim. Heykellerin ucûbe denerek yıkıldığı, Fazıl Say gibi sanatçılar, gitsin mi, kalsın mı diye anketlerin yapılacağı yıllar hayal etmemiştim” diye üzüntüsünü dile getirmiş. Bir başkası, belediye destekli tiyatro tartışmasını Hızır Paşa’ya bağlayarak, “Yürü bre Hızır Paşa, senin de çarkın kırılır!” mısralarıyla mesaj vermiş. (Hızır Paşa: Pir Sultan Abdal’ı astırdığı rivayet edilen, Alevilerin düşman bellediği kişi)
Ardından bir başka tiyatrocu hanım, Afife Jale’nin ruhuna hitaben irad ettiği tiradında, “Senden sonra sanat çok ilerledi, gelişti ama siyasetçiler pek gelişmedi” tespitinde bulundu. Ah! Ne kadar severler böyle güzel artistlikleri…
Bana göre ödül töreninin en anlamlı konuşmasını yapan sanatçı: “Biz serseriler, hikayeler anlatırız hem de güzel ve tatlı hikâyeler, bugünlerin de hikâyeleri anlatılacak, sanat uzun hayat kısa!” Ne demekse?...
haklılığını! Bu tufeyliler artık bizim vergilerimizle beslenmemeli…Devletin artisti olamaz…
NOT: Yalnız “Devlet Opera ve Balesini”nin 2012 devlet bütçesinden 170 milyon TL alıyor. 15-20 derslik bir okul sözgelimi bir milyon TL’ye mal oluyorsa (ki; arsasını hayırseverler, belediyeler, hazine bağışlıyor) Yalnız bu para ile 170 yeni okul yapılır. Ayrıca; Devlet Tiyatroları ile Belediye Tiyatrolarının kamuya olan maliyeti milyar liralarla ifade ediliyor.
Bundan birkaç yıl önce bir süreliğine Antalya’da kalmıştık eşimle. Hem Devlet Tiyatrosu’na, hem de Belediye Tiyatrosu’nun birer oyununa gitmek gafletinde bulunduk. Utancımızdan öldük, böyle pespaye bir cinsellik ve bozuk ağız ancak bunlarca sergilenebilir. Bir daha tiyatro mu? Tövbe!
Saygılarımla.