Bir kitaba rastladım. Kitaba rastlamak da ne demek? Bana; icat çıkarma diyenleriniz olabilir. Kitap eğer elime geçmemişse, bir başka yolu vardır elbet.

 İnternette rastladım efendim. Kitabın adı,  “Başlangıcından Bitişine Anadol’un Hikâyesi”. Eh! TRT’nin beğenilerek izlenen dizisi Seksenler’in başarılı karakteri Pastacı Sami’nin dükkânının önünde duran Anadol otomobilini de her hafta gördükçe bu konuyu yazmak da farz oldu.

 Gelelim “Anadol”un serüvenine, 1966 yılında hayata geçirilen projenin mimarları kaleme almışlar Anadol’un hikâyesini. Kendi bildiklerimle harmanlayıp siz değerli okurlarıma bu ilginç ilk Türk Otomobilinin hikâyesini sunacağım. Bizim gençliğimizin ilk yıllarına rastlar Anadol’un çıkışı. Bizim kuşak; bisikletimizin varlığına şükrederken, Ödemiş’te tek tük görülmeye başlayan Anadol’lara gıpta değil de merakla bakardık, duyduklarımız ilginç hikâyelerini de hatırlayarak.

 Benim arkadaşlarımın hemen hepsinin Avrupa, Amerikan Arabaları vardı. Sağ olsunlar bizi gezmelerinde yanlarından eksik etmezlerdi. Kiminde Chevrolet Bell Air, kiminde Ford Taunus, kiminde Opel. Kırk yaşı bulasıya kadar çoluk çocuk bizleri gezdirdiler. Sonraki yıllarda da tabii…

 Ama inanır mısınız, içimde kalan bir ukdeyi hep taşıdım. Sizlerle paylaşayım. Arkadaşlarım, hep zengin çocukları idiler. Yaşayanlara sağlık, kaybettiklerimize rahmet dilerim. Allah razı olsun.

 Hayatımda otomobile ihtiyaç hissetmedim. İlginçtir, hiçbir arkadaşım; geç şu direksiyona bunca yıldır biniyor, görüyorsun, öğren artık demedi. Kırk yaşından sonra kendi arabamız oldu. Önce bir Murat 124, sonra da 1984 Doğan. Çocuklarım kullandı. İçimden gelmedi artık ehliyet falan almak. Hani bir Kemal Sunal filmi vardır. Ölümüne yakın büyük ikramiye çıkar kendisine, o da gidip Taksim Meydanı’na tuvalet yaptırır. Benimki de o hesap. Allah cümlemizin çocuklarıyla, torunlarımıza nasip etsin otomobili de, kazasız belâsız kullanmayı da.

 Gelelim Anadol’un Serüvenine… Önce, şiiri vardı,

 

Koşarsın, aşarsın, coşarsın Anadol’um benim!

Sağlamsın, güven verirsin şasinle.

İşin tez, aşar gidersin motorunun gücüyle.

Ne desem az senin için, Anadol’um benim!

 İşte 1966 yılında piyasaya sürülen ilk Türk arabası olarak tarihe geçen Anadol markası, Televizyon reklâmlarında Türk halkına böyle duyuruluyordu.

 1960 Askeri Darbesi’nin sahipleri “Devrim” adında bir araba yapmaya kalkıştılar. Filmini de seyretmişsinizdir. Traji-komik bu olay ikinci, üçüncü araba imâl edilemeden bitmişti. Darbecinin arabası da ancak böyle olurdu. Sonrasında genç Türk müteşebbisler adını bu topraklardan alan “Anadol” için kolları sıvıyorlardı. Amerikan Ford Firması ile bir anlaşmaya varılmış ve Türk Mühendislerin çizimi Anadol STC-16 Modeli doğmuştu. S: Station, TC. Türkiye Cumhuriyeti, 16 da Anadol’un imâl yeri olan Fabrika’nın bulunduğu Bursa’yı ifade ediyordu.

 Türk Sanayi Tarihinin seri üretime geçmiş tek otomobili Anadol, bize bir şeyleri anımsatmak ve unutturmamak ister gibi, tek tük de olsa yollarımızda görülüyor.

 ADNAN MENDERES ARAYA GİRMESE

ANADOL DA OLMAZDI… Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyetin ilk yıllarındaki yabancı otomobil şirketlerinin Türkiye’ye giriş yaptığı da anlatılan kitapta, Anadol’a doğru giden yolun kilometre taşları bir bir sıralanmış.

 Vehbi Koç, o dönemlerde Ford’un Türkiye temsilciliğini alır ve ülkenin artan potansiyelini öngörerek taşıt üretme hayali için yola çıkar. Fakat Amerika’lılar, kurulmak istenilen ortaklığa Türk Pazarının küçüklüğünü ve kredi yetersizliğini bahane ederek yanaşmazlar. Fakat nihayetinde 1959-60 yıllarında Başbakan Adnan Menderes’in ABD. Başkanı’na yazdığı mektup ve Otosan için tahsis ettiği 250 bin dolar kredi, fabrikanın ülkemizde kurulmasını sağlar. Ve altı yıl sonra ilk fiberglas kaplı Türk Arabası böylece ortaya çıkar. İngiltere’de yapılan uluslar arası araba fuarında tanıtılan Anadol’a dünyanın dört bir yanından sipariş gelir. Bunlardan en ilginci, Guyana Başbakanı, kendisi Otosan’a yazdığı mektupta, “Anadol’un Karayipler versiyonunu yapar mısnız? Şu fiberglas denilen malzemeden bana bir de yüzme havuzu yapmanızı talep ediyorum!” der. Anadol’un gövdesini oluşturan fiberglas malzeme aslında bitkisel bir sıkıştırma ile elde edilen bir alaşımdır. Affedersiniz eşek ve inek mahlûkları Anadol’u buldukları yerde ısırırlardı.

 Bu konuda basında haberlerin yanı sıra belki yüzlerce karikatür de çizilmiştir. Bu ilginçliği de not etmiş olalım. Ha, ayrıca belirtmek isterim ki; Anadol’un kaportasının dayanıksızlığı sebebiyle kazalar da ne yazık ki; ölümlü olurdu.

 HYUNDAİ ANADOL’dan SEKİZ YIL SONRA KURULMUŞTU

Tabii, Anadol otomobilin Türkiye’de üretilme aşaması elbette kolay olmadı. Gerekli tüm altyapı kurulduktan sonra ABD. den moral bozucu telefonlar gelir. Bu projenin gelecekte başarısız olacağını ve derhal son verilmesini telkin eden konuşmalara kulak asmazlar, Anadol imalâtı için yola çıkanlar.

Otosan yetkilileri ve STC-16 Modeli nihayet piyasaya sürülür. Tabii, bu büyük sinir harbinden başarıyla çıkan gurubu çekemeyen ve kıskançlık duyanlar olur.

 Bunun üzerine Koç ortağı Bernar Nahum, Anadol İmalât Müdürü Nihat Atasagun’a gelerek “ Bu fabrikayı tasarlarken, öyle bir tasarla ki; iş tutmazsa ben bu kalıpları çıkarıp tencere fabrikası yapacağım!” dediğini anlatıyor. Otosan AR-GE ‘nin kurucusu Klod Nahum ise o günkü cesaretle gidilseydi, bugün Kore gibi Milli bir otomobil sanayimiz olurdu.” diyerek Türk araba hayalinin 1984’te Otosan AR-GE’nin kapanmasıyla sona erdiğini dile getiriyor.

 Çok şükür ki; saygıdeğer okurlarım, Türkiye bugün her marka arabayı yılda yüz bin üzerindeki rakamlarla üretiyor. Ve dünyanın dört bir tarafına ihraç ediyor. ABD. Newyork Şehrinin sarı taksilerini biz üretiyoruz. Mercedes’i de, Ford’u da, Toyota’yı da Hyundai’yi de, Opel’i de. Yakında Wolsvagen de ülkemizde fabrikasını kuracak inşallah.

 Şimdilerde Başbakan ve Hükümet’çe gerçek yerli otomobili üretecek BABAYİĞİT ARANIYOR. Elbet onu da yapacağız. Son on yılda bu ülke Bir Milyon Yüz bin otomobil üretti. Türk malı otomobilleri, her kıtada 70 de fazla ülkede yollarda görmek mümkün. Türkiye zincirlerini kırdı. Türkiye büyüyor. Kötümser olmayalım. Biz büyük bir millet ve köklerini binlerce yıllık tarihten alan bir ülkeyiz.

 MERAKLISINA; ANADOL EL KİTABI’ndan FAYDALI BİLGİLER: 

“Vites boştayken, gaza basmayın.” O yıllarda araba ile birlikte müşterilere verilen Anadol El Kitapçığı, adeta kullanma kılavuzu niteliğinde. Arabadaki her aletin ne işe yaradığı ve bakımlarının bile nasıl yapılacağı tek tek sıralanmış. Otomobilin daha rahat bir kullanım sağlamak için verilen faydalı bilgiler bölümünde şu ibareler ilginç, “ Baskı bilyesinin lüzumsuz yere aşınmasına mani olmak için, otomobil harekette iken ayağınızı Debriyaj pedalı üzerinde bırakmayınız. Motorun fren yapması için, yokuşu vitesle inerken kontak anahtarını asla kapatmayınız. Fazla benzin sarfiyatını önlemek için, vites boşta iken fuzuli yere motora gaz vermeyiniz, küçük viteslerde motora fazla gaz vermeyin, sık sık ve sert olarak fren kullanmayınız. Ayrıca bombeli kaygan yollarda, frenden ziyade vites küçülterek yavaşlayınız, şayet yolda kayarsanız direksiyonu kaydığınız cihete çevirip aracı düz gidinceye kadar kesik kesik ve yavaş fren yapınız.”

 Saygılarımla.