Bilirsiniz, yıllardır özellikle yazılı basında, kısmen de TV’lerde bir 68’lilerdir konuşulur.

Bunlar devrimcidirler, yaşları 70’e dayanmasına rağmen bir türlü özledikleri devrimi bir türlü gerçekleştirememişler ama Allah var popülerlikleri hep gündemde kalmıştır.

            Taksim olayları başlayınca bu ihtiyarların yine ayranları kabarmış, adeta yeniden dirilmişlerdir.

Gençlik yaşlarına da dönmüşlerdir diyebiliriz.

Aslında kendileri öyle sanıyorlar. Taksim olayları vesilesiyle, devrim aşklarını yeniden yaşadı bu ihtiyar delikanlılar. Gözleri yaşararak aşkla torunlarının eylemlerine baktılar.

Yeniden haklı olduklarına, tarihin onları haklı çıkardığına inandılar. Lütfen internette yazdıkları gazetelerinin köşelerine bakınız, nasıl çocuklar gibi sevindiklerini göreceksiniz. Ne var ki haksızdırlar.

Onların geçmişteki hatalarını hatırlamak, bugün Taksim’in ara sokaklarında ellerindeki molotof kokteylleri ile yolunu maalesef kaybetmiş olanlar için çok lâzım.

            Bizim yaş kuşağı, Türkiye’nin 1960 sonraki yıllarda, 68’liler denilen bu kuşağın eliyle şiddete teslim olmuştu. Bunların çoğu basında hâlâ köşe başlarını tutuyorlar. 12 Mart 1971 sonrası mağdur olduklarını arada dillendirseler de, o dönem kısa sürmüştü onlar için. Ne yazık ki onların başlattığı şiddet, Türkiye’yi 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ne kadar sürükledi. 68’liler her ne kadar kendilerini sütten çıkmış ak kaşık olarak gösterseler de, üniversitelerde boykot ve işgallerle seslerini duyuracaklarına, banka soygunları ile başlattıkları devrimi finanse edebileceklerine inandılar. Marks ve Lenin öğretileri meyanında bolca Che Guevera okumaları onlar için kendi efsanelerini yaratmaya yetmişti. Cumhuriyet Mitinglerinde, doktorların hak aramaları yürüyüşlerinde bile Che’yi bol bol kullandılar. Hatta son Taksim olaylarında hemen hemen posteri en büyük ve çok olan Che, ne yazık ki Türk Bayrağından önce geliyordu. Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin cephesinin hemen hemen tamamı Che ile doluydu.

            76 milyonluk bir ülkede, böylesi küçük bir gurubun öncülüğündeki ayaklanma ile sözde halkın uyanıp, peşlerine takılacağını ve devrimi kanla yazacaklarını ezberlemiş ve bu safsataya iman etmişlerdi. Darağacına çekilen üç fidanın, Mahir Çayan gibi kabına sığmayan profesyonel devrimcilerin, kitapçılarda bol miktarda bulunan hayat hikâyelerini okuduğunuz zaman, koca koca adamların bu kadar çocukça ve safça bir şeye nasıl inanmış olduklarına şaşırmamak elde mi? Mahir Çayan ve arkadaşlarının hazin sonu, Deniz Gezmiş’in kolayca yakalanışı işin içinde pek çok şeyin olduğunun göstergesi değil mi? Gerçek şu ki; işin içinde darbeciler vardır. Darbeciler her zaman olduğu gibi darbe şartlarını olgunlaştırmak için gençleri hep kullanmışlardır. Ordu-Gençlik elele sloganı ile güya üniversite gençliği ile subaylar arasında bir ittifak kurulmuştur. İşçi sınıfının henüz yeteri kadar gelişmediği ülkemizde ilerici ve üstün bir sınıf olan askerlerle birlikte burjuva demokratik devrimi yapılacaktır. 68 kuşağının nasıl bir darbe peşinde koştuğunu Hasan Cemal, ses getiren “Kimse kusura bakmasın, gerçeği yazdım” isimli tuğla kalınlığındaki kitabında samimi olarak itiraf etmiştir.

Ellerine bomba verip attıranlar da, nice provokasyona alet olanlar da konuştular hep buruk itirafları ile Hasan Cemal’den başkaları da.

Oysa Gençler hep aldatılmıştı. Geriye sadece 68’lilerin ve sonraki sözde devrimcilerin, devrim sever nostaljileri olarak kalmıştır. Onlar sosyalist idiler ama işçi sınıfını çok fazla önemsemediler. Devrimi onlar yapacak ve halkımıza armağan edeceklerdi. Yapamadılar. Bu durumu anladılar ama nefislerine ağır geldiği için sustular. Onlar aslında nostaljik bir masal aleminde idiler oysa. 15-20 gündür Taksim’de ayni masalı anlatıyorlar. Kime? Bu masallarla büyüyen torunları yaşındaki gençlere. Devrime kalkışmak için üç-beş ağaca sahip çıkmakla yetmeyeceğini yeni nesil aslında biliyor. Kim mi onlar? Milyonlarca sessiz çoğunluk, olayları ibretle izleyen.

Aklıselimle düşünelim. Birbirine benzemeyen elliye yakın gurubun bir araya gelip ısrarla sürdürdükleri eylemler kime yarar? Hiç birine… Bu siyasi kalkışma hareketinin amacı, programı ve kadroları olmadığını gördük. Ülkeye istikrarsızlıktan başka şey kazandırdı mı? Onlar Taksim’de bir şey yapmak için değil, rahatsız olan milyonlar için bir şeyleri yıkıyor görünmek için oradalar. İtiraz etmek, tepki göstermek ve ispatı vücut etmek için meydanlarda toplananlarla, etrafı yangın yerine çevirenler iki ayrı kutupturlar aslında. 68 kuşağı ikincilerden çıktı ve birincileri o meydanlardan sürüp çıkarttılar. Darbecilerin önünü açmak için. Acaba son günlerde, gece yarıları Başbakanı bu konu ile ilgili ziyaret edenlerden kaçı bunun farkında?

            Saygılarımla.