Gazeteci olmaktan dolayı her ne kadar onur duysam da bir o kadar da rahatsızlık duyuyorum. Seçimlere kadar ayrımcılık yapmamak adına ve özellikle yerel adaylarımıza etki etmemesi için yazı yazmama kararı almıştım. Bende birçok kişinin siyasi rengini belli etmemesi gibi, yazı yazmak için 12 Haziran sonrasını bekledim. Ama hangi partiye oy vereceğimi ve verdiğim konusunda açıklama yapma konusunda hiçbir çekintim de olmadı. Herkes düşüncesinde ve kime oy vereceği konusunda hürdür. Karşındaki senin tercih ettiğini tercih etmedi diye de ötekileştirmenin toplumda kutuplaştırma yaratmanın kimseye bir faydası yoktur.
Demokrasinin olduğu bir toplumda yaşıyorsak kişiler birbirlerine saygı duyabilmeli öz eleştirisini yaparken de bu hakarete dönüşmemeli. Kimse kimseyi sevmek ve kabullenmek zorunda değil iken kimse kimsenin sevdiği ve kabullendiğine hakaret de etmemeli.
İnsanoğluyuz nefsimize hâkim olmak hiçte kolay değil. Ancak birey olarak toplumu etkileyecek konumda isek, ayrışmalarına sebep oluyor isek suçladığınız karşı taraf kadar kendimizde suçluyuz.
2011 genel seçimlerinde Küçük Menderes Havzamızın ortak düşüncesi kendi havzamızdan birilerini milletvekili olarak Ankara’ya gönderebilmekti. Ki büyük bir çoğunluğun ortak noktası olarak gördüğüm bu düşünce hangi parti olursa olsun önemli değil mantığında idi. Ancak siyasi partilerin havza adına iyi olacağı düşünülen isimlerin hiç gösterilmemesi ya da istenilen sıralarda olmaması gönül kırgınlıklarına ve parti içlerinde ayrışmalara sebep oldu.
Herkesin gönlünde yatanın kazanmasından yana olduğunu bilsek de ‘hayırlısı ne ise o olsun’ cümlesi ortak söylemimiz oldu.
Seçim sonuçları ne olursa olsun öncesi ve sonrasında yaşanan kutuplaşmalar kişilerin birbirlerine ettiği hakaretler Türk milletinin ne kadar basit işlerle uğraştığının göstergesidir. Özellikle oturulup başında özenle hazırlanmış videolar, fotoğraflar, sosyal paylaşım sitelerinde ki üretkenlikten, hoşgörüden, sevgiden, saygıdan uzak gereksiz tartışmalar… Seçim meydanlarında seçmene yaranmak için şov yapan siyasiler kamera arkasında beraber yiyip içip eğlenirken olan yine vatandaşa oluyor.
Kimse CHP ‘ye oy verenleri “Bidon kafalı” AKP ye oy verenleri “koyun sürüsü” MHP ye oy verenleri “kafatasçı” diğer partilere oy verenleri “aptallar barajı geçemeyecek partilere oy veriyorlar” olarak adlandırmasın.
Bugün bu söylemde bulunduklarınız çocukluk arkadaşınız, komşunuz, alışveriş yaptığınız esnaf hatta ve hatta kardeşiniz, ananız, babanız, eşiniz, dayınız, amcanız... öncelikle biz olduğumuzu unutmayalım.
Türk milleti isek millet gibi davranalım. Bu ülke toprakları tehlike altında ise yapılacak tek şey millet olarak en doğal hakkımız olan seçme özgürlüğümüzü tartışmak değil, üretken, çalışkan olup her şeye hazırdan konmamaktır. Özenti ile yaşayan bir toplumun bireyleri birilerinin boyunduruğu altında yaşamaya mahkûmdur.
Bugün koruma ordusu ile dolaşan siyasilerimiz neden, kimden korkarak kendilerini koruma ihtiyacı duyuyor. Milletin vekilleri milletinden mi korkuyor?
Kapalı kapılar ardında edilen pazarlıklar, aynı siyasi parti içerisindeki ayak oyunları, koltuk sevdası derdinde olanlardan tutunda her siyasi partinin içerisinde bulunan yalaka takımı.
Kazanılan oyları kendilerine mal edenler, kaybedilen oyları birilerinin üstüne atanlar…
Uzun yıllardır partisine hizmet edenleri sırtından vurup ayak oyunları ile saf dışı bırakanlar…
Aynı şekilde partisine gönülden hizmet etmiş sevgi ve saygı duymuş ancak temayül yoklamasında istediği desteği alamayanlar…
Aynı siyasi partide yer alıp aday adaylarının yüzüne gülünüp ardından çekildiği fotoğrafa bile laf edenler…
Daha neler neler… hepsini gördük, işittik, yaşadık ve zamanla bu seçim sürecinde yaşadıklarımızı aktaracağım…
2011 iktidarı, muhalefeti; memleketime, memleket insanıma hayırlı uğurlu olsun.